Yumruk…

Puştluk düzlüktedir’ demiş Cengiz Han. Bu sözü kendisi mi söylemiş yoksa ona mı atfedilmiş bilmiyorum. Sadece bir kez hiç ummadığım birisinden duydum ve başka bir yerde de hiç rastlamadım. Pek öyle herkesin işine gelecek ve her fırsatta kullanılacak türden bir söz değil üstelik. Zaten öylesi bir boşlukta ve sahipsiz duruyor ki gramersiz bir dille kurulmuş cümle gibi duruyor ve bozkır ayazı gibi sadece maruz kaldığınızda yüzünüzü kavurup elinizi ayağınızı kesiyor. Diğer yandan da güçlü bir meydan okuma bu. Kişinin bir şekilde kendisini saklayabileceği, kaçıp sığınabileceği bir yer olduğunda oyuna kaçtığını, her türlü hileye başvurduğunu imlemekle kalmıyor; steplerden insan ruhuna derin bir dalış yapıyor. Ve diyor ki, sanki kişinin huyu saklanamayacağı ve kaçamayacağı yerde tam açığa çıkar. Aslan ceylanı düzlükte kovalarken kendi gücü kadar ceylanın da çevikliği belli olur değil mi?

Bozkır ve düzlük çoktan uzak bugün hayatımızda. Ne var ki Cengiz Han’ın duyurduğu hal en az bir kez ve en kritik şekilde bizi bulur ömür içinde. Bazen muhatabı oluruz onun bazen de farkında olmadan öznesi. Şimdi ben o ağızdan bu köşeye, bu kaş göz işaretinden bu satır arasına, şu konuşmadan bu söz oyununa baktıkça tıpkı ‘puştluk’ gibi bir yumruk metaforunun da larvadan çıkmış ve ölüme şen şakrak kanat çırpan kelebek misali o camdan bu fanusa, o tavandan bu masaya uçuştuğunu görür dururum. Kavgada ‘yumruk’ sayılmaz demiş ya eskiler, bunu karşılıklı bir hak durumu olarak görmüş olmalılar ayrıca.

***

İki kişi hiç istemeden bile yumruklarını sıkarak karşı karşıya gelse, birbirlerinin bakışını, nefes alış verişini, boyunu posunu, öfke ve şiddet halindeki bütün palazlanımını görecek, ona göre ya yumruklarını çözüp el sıkışacak ya da gücü tükeninceye değin vuruşacaktır. Yumruğu sıkmak kadar bir insana yumruk atacak hale bürünmek de öyle kolay bir hal değildir. Kişi bilir ve hisseder ki birisine yumruk atmak sadece o an onun çenesine vurmak, kaşını patlatmak, karnını acıtmak anlamına gelmez. O insanın geçmişine ve geleceğine de yumruk sallamış olur. O yüzden yumruk metaforik bir kelimedir fiziksel bir eylem olmanın ötesinde. Aynı şekilde yumruk yiyen de o an sadece omzuna, yüzüne almaz darbeyi. Geçmiş ve geleceği de darbeye maruz kalır. Bazı şeylerin sızısı, izi silinir ama hafızası asla kaybolmaz.

Şimdi insan her gün yumruğunu başka başka şekillerde sıkan ve tuhaf hallerde yumruk sallayan sanal ve hayalimsi silik bir varlığa dönüşmüş durumda. Gün içinde üzerine vazife olsun olmasın nice şeye kızıp köpürmekte, kendisini hiç ilgilendirmeyen meseleleri üzerine alınmakta, başkasının gölge pehlivanı rolüne bürünüp söz ve yazı güreşine tutulmakta, menzilini unutmuş yolcu gibi o istasyonda inip bu istasyonda araç değiştirmekte, bir süre sonra da yön ve zaman mevhumu yanında varlık bilincini kaybedip eriyip durmaktadır.

***

İki kişiden birisinin hangi niyet veya gerekçe ile ötekine yönelttiği bilinmeyen söz ve yazı yumruğu birden başkalarının arasına düşmekte bir yeni zaman buzkaşi oyunu gibi ‘insankuzusu’ arada tekmelenip sürüklenmekte. ‘Hırs atına binenler’ ellerinde kamçı, dişlerinde sopa o yönden bu yana saldırıp durmakta. Ne yumruğun sahibi belli ne göz göze gelmenin değer ve sorumluluğu. Ki göz teması ortadan kaybolunca insanın o kadim mağarası kararmakta, ağzına gelen herkesi çoktan yutmakta. Godard’ın bir filminde duymuştum: ‘İnsanlar göz temasını ortadan kaldırmak için parayı icat ettiler’… Göz teması bozkır kadar uçsuz bir düzlüktür ve o yoksa ne kalır hayatta?

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.