Günümüz şairleri şiirlerinde bir şey söylüyor mu?
Ahmet Güntan son şiir kitabım ‘Oğul’un arka kapağına yazdığı yazıda bence günümüz şairlerinin dikkate alması gereken çok önemli bir şey söylüyordu: “Hissettiğiniz bir şeyler kaldıysa, onları bir sanata tercüme etmeden önümüze koyun, ihtiyacımız olan şey bu.” Bu cümlede birçok tespit çok önemli. Örneğin “hissettiğiniz bir şey varsa”. İkincisi: “bir sanata tercüme etmeden.” Üçüncüsü: “İhtiyacımız olan şey bu.” Bu tanımlamalarla Güntan aslında şairlerin/insanların artık hissetmediklerini, hissetmedikleri duyguları sanata tercüme ettiklerini ve bize ihtiyaç duyduğumuz devaları vermediklerini söylüyor. Bu sözler birçok bakımdan çok dikkat çekici ve önemli: Sadece bizim şiirimizi de değil, bütün dünya şiirini bağlayan ve bütün dünya şiirinin içinde bulunduğu çıkmaza işaret eden sözler bunlar.
20. yüzyılın başında başlayıp yüzyılın sonuna kadar neredeyse sakız çiğner gibi tekrarlanan şiirsel şiar şuydu: “Şiirin anlama ihtiyacı yoktur. Şiir anlamsızın peşinden koşar.” Zira o dönemde özellikle Batı şiiri aşırı anlam tarafından boğuluyordu ve özellikle psikanalizin ortaya çıkmasıyla insanın bilinmeyen ‘bilinçdışı’na karşı büyük bir merak uyanmıştı. Dadacılar ve özellikle gerçeküstücüler insanın kendi bünyesinin dayattığı sınırlarla aşırı akılcı toplumsal ve bilimsel koşullara karşı insanın kendisini özgürleştirmesi anlamına gelen başka bilinmedik bölgeleri keşfe çıkması gerektiğini düşünüyorlardı. Unutulmaması gereken de şudur: O güzel zamanlarda dilden kesinkes kuşku duyulmuyordu ve dilin ifade ve temsil gücüne inanılıyordu. Bunun aksini düşünen yoktu. Tabii şiir (ve diğer sanatlar da) sadece şiir içi (sadece sanat içi) gelişmelere tabi değildir. Bütün bir toplumsal, düşünsel, bilimsel, iktisadi vs. gelişmeler şiiri ve sanatı kökünden etkiler. Zira şiir bütün bu disiplinler tarafından inşa edilen ‘gerçeklik’in içinde devinir, onun içinde var olur ya da var olmaya çalışır. Nasıl dil bir kurguysa, gerçeklik de bir kurgudur. (Nesnel gerçeklik diye bir şeyin var olduğundan ben şahsen emin değilim. Zira bütün gerçeklik algılara göre değişen göreceli bir şeydir. Göreceli olmayan belki de tek şey gerçek şiirin ortaya çıkardığı gerçeklik ya da duygu halidir.) Kurguymuş gibi görünen şiir belki de gerçek mutlak gerçekliğin göstereni ve duyuranıdır.
Ahmet Güntan’ın yukarıda alıntıladığım sözü dünya şiirine de bağlanıyor elbette ama her şairde olması gerektiği gibi kendi ülkesinin şiirsel meseleleriyle daha da yakından bağlantılı. Zira son dönemde özellikle gençlerin yazdığı şiirlerde (ki gençler en çağdaş olanlardır), özellikle de ‘160. Kilometre’ çevresinde bulunan şairlerde dili bir performans aracı olarak görme eğilimi artmış görünüyor. Bu da tabii çağımızın internet ve dijital diline duyulan yakınlık ve kendiliğinden oluşan eğilim sonucu ortaya çıkan bir eğilim. Onlar yaşlı ve belki de eskide kalmış şairlere nazaran daha genç ve çağdaş zamanlarda yetişip var olmuş olan şairler. Ama şu da unutulmamalı her yeni, kendiliğinden iyi olarak değerlendirilemez. Her yenilik kendiliğinden bir gelişmişlik göstergesi değildir. Bu çağın şairleri kendilerini fazlasıyla edilgin bir biçimde yeni çağın koşullarına ve diline teslim olmuş görünüyorlar. Halbuki en başta şairler en fazla kuşku duyanlar ve en son teslim olanlardır. Günümüz genç şairleri ise çağımızın teknolojik diline boyun eğmişler sanki. (Bunun dışında olan genç ve yetenekli şairler de elbette var ama ben genel eğilimden söz ediyorum.) Bu şairler ne dediklerinden çok nasıl dediklerine bakıyorlar. Dilsel ilginçlikleri bir başarı olarak görüyorlar. Ben bunlara dilsel performans diyorum. Sadece dile odaklandıkları ve ona takılı kaldıkları için ne dediklerine bakmıyorlar, ki esasında bir şey de söylemiyorlar. Belki bu durum dilin bugünkü durumunu yansıttığı/gösterdiği için önemli bir işleve sahiptir. Yani bu şiirlere bakınca insanların ve toplumun ve belki de dünya ruhunun ne halde olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bu da uyarıcı bir etki yaratabilir. Ama yine de var olan durumu yansıtmak, görünür kılmak kendiliğinden olumlu ve yeterli bir şey değildir. Önemli olan, var olan duruma karşı eleştirel bir duruşla diklenmek ve bu durum içinde yeni var oluş ve özgürlük gedikleri açmaktır. Bunu yeni şiirde çok az istisna hariç göremiyoruz.
Yeniden başa dönelim: 20. yüzyılda neyi nasıl söylediğin önemliydi. Şimdi ise ne söylediğin önemli. Bir şey söylüyor musun, söylemiyor musun? Zira anlam kayboldu, gerçeklikle birlikte. Şimdi ihtiyacımız olan şey yitik anlamı yeniden bulmak ve onu dile getirmektir.