ABD, YPG/PKK ipoteğine daha ne kadar mahkûm?

Suriye’de Türkiye’ye ait bir insansız hava aracının ABD’ye ait F-16 tarafından düşürülmesi PKK üzerinden süren gerilimin ulaşabileceği tehlikeli noktayı göstermesi açısından kritik bir gelişme oldu.
ABD yaşananı kendince açıklayabilir ama bir NATO müttefikinin hava aracını insansız da olsa vurmanın iki ülke ilişkileri açısından izah edilebilir bir tarafı yok. İki ordu ve toplum arasındaki zaten kırılgan güven ilişkisi bu olayla çok daha ciddi yara aldı. Umalım ki Amerikalı yetkililer bu zararın nasıl tazmin edileceğine kafa yorsunlar.

Amerikan yönetiminin YPG/PKK ilişkisinin doğru bir zeminde ilerlemediğini Amerikalı diplomatlar baştan beri kabul ediyor.

Washington için birinci önceliğin IŞİD ile mücadele olduğu sırada yılana sarılmak tek alternatif gibi görüldü. Türkiye’nin IŞİD ile mücadelede yaptıkları ya da yap(a)madıkları ayrı bir tartışma konusu. Ancak buradaki iş birliği açığının PKK ile doldurulması, üstelik bu iş birliğinin konjonktürel, zaman ve hedef tanımlı bir ilişkiden neredeyse siyasi bir ittifaka evrilmesi ABD açısından izaha muhtaç bir çıkmaza işaret ediyor.

ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin sorunlu olması, her iki tarafta da karşılıklı hayal kırıklıklarının bulunması ABD tarafından da terör örgütü olarak tanımlanan bir yapı ile resmi ilişki kurulmasını meşrulaştırmıyor.

Kaldı ki Ankara defalarca rahatsızlığını en net şekilde ifade etti. Bunun da ötesinde son dönemde altı kişinin hayatını kaybettiği İstiklal Caddesi eyleminde ve İçişleri Bakanlığı’nın hedef alındığı saldırıda kaynağın Suriye olması bu konuda ABD’nin “teröre karşı müttefikimiz ile dayanışma halindeyiz.” açıklamasının altını boşaltıyor.

Burada mesele sadece ABD’nin kendince tehdit gördüğü bir terör örgütü ile mücadele için başka bir terör örgütünü tercih etmesi ya da bölgesel çıkarları için başka bir müttefikinin PKK ile mücadelesini yavaşlatmasının ilkesel tutarsızlığı değil. Kaldı ki ilkesel yaklaşımların Suriye jeopolitiğinde birçok aktör için fazla da bir geçerliliği yok.

Asıl sorun, ABD’nin bu iş birliğini Türkiye gibi bir NATO müttefikinin SİHA’sını vuracak kadar önemsiyor olması. Gelinen noktada SDG (YPG/PKK) noktalarına çok yakın konuşlanan Amerikan askerleri ile neredeyse canlı kalkan olacak kadar SDG’yi korumasına alan Washington hangi noktaya kadar Ankara ile ilişkisini riske atmayı göze alıyor? Türk SİHA’sını vuran ABD orada hangi stratejik çıkarını korumak için böyle bir risk alabiliyor?

Benzer sorular Ankara için de geçerli. Dışişleri açıklamasında geçen “üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler” geri dönülmez riskler doğurursa ne yapılacak? ABD ile ilişkilerde bir kriz yaşandığında gemileri yakacak kadar sert tepki göstermekle hiçbir şey olmamış gibi bir açıklama ile yetinmek arasında başka bir alternatif yok mu? Dışişleri Bakanlığı’nın kamuoyuna kapalı süreç yönetme alışkanlığı görünen o ki pek değişmiyor.

Günün sonunda PKK’nın başkentte gerçekleştirdiği son eylemde Türkiye’den bir güvenlik görevlisinin ya da üst düzey yetkilinin hayatını kaybetmemiş olması ABD’nin bu ilişkisine katlanma eşiğinin zorlanmadığı anlamına gelmiyor.

SDG sadece IŞİD’e değil İran’ın bölgedeki varlığına karşı da bir denge unsuru olarak görülebilir. Ancak gerektiğinde Kasım Süleymani’yi hedef alabilen ABD’nin İran’a karşı kendisini PKK’ya mecbur hissetmesi ilişkiyi açıklamaya yetmiyor.

Bürokratik tıkanma nedeniyle; daha önce alınan, yanlış olduğu teyit edilen kararları değiştirme kanalları işlemiyor olabilir. Ancak jeopolitik dengeleri, üstelik Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra yeniden bir okumaya tabi tutmamakta direnmek Washington’un vizyon ve esneklik sorununun görünenden daha derin olabileceğini gösteriyor.

“PKK noktalarından uzak durun” açıklamasının Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından yapılmasına da ayrıca dikkat etmek gerekiyor. Fidan, göreve geldiğinden bu yana birçok kez ABDli muhatabı ile görüştü. Dolayısıyla selefinin aksine ABD ile bir diyalog sorunu bulunmuyor.

ABD’nin Türk SİHA’sını vurmasından sonra iki savunma bakanının konuşmuş olması askeri kanatlar arasında da bir iletişim sorunu olmadığını gösteriyor.

Suriye jeopolitiği ve karşılıklı diyalogun varlığı ABD’nin SDG ilişkisini açıklamaya yetmiyor ise iki ülke arasındaki diğer sorun başlıkları karşısında PKK bir sopa olarak mı kullanılıyor sorusu akla geliyor? Bu ihtimal ise sürecin ilkesel ve stratejik tutarsızlığının daha da kronik olduğu anlamına geliyor.

Avrupa Birliği; bölgesel ve küresel olarak daha aktif bir oyuncu olmak için Ankara ile daha sahici diyalog kurmak varken Türkiye’siz kurgu yapmasının karşılığını İspanya’da başarısız bir Kafkas toplantısı ile bir kez daha gördü. Anlaşılan o ki ABD de aynı dar çerçeveyi aşamıyor.

Bu da herkes için ağır maliyet üretme riski taşıyor.

YORUMLAR (32)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
32 Yorum