Cinnet hali, 31 Mart, kimlik sayımı

Toplumsal bir cinnet hali ya da öfke nöbeti geçiriyoruz gibi. Akıl sağlığını korumak için uzak durulması gereken sosyal medyada ülkenin büyük siyaset erbabı en büyük iki kulübü Türkiye’nin onurunu, 87 milyonun izzet-i nefsini korumak kurtarmak için maç yapmaya gittikleri Riyad’dan derhal geri dönmelerini istiyor.

Herkesi saran öfke nöbeti ile makul ve saygı duyulan kalemler bile İstiklal Marşı’nın okunmasına izin verilmiyor diye aynı tepkiyi seslendiriyor. Zemin bu kadar güçlü olunca her halde değil kesin bu işte bir sorun var diyorsunuz.

Kulüplerin, Türkiye Futbol Federasyonu’nun açıklamalarında, ev sahibi ülkeyi protesto edip dönecek kadar büyük bir haksızlığa uğramışlık havası ise hiç yok. On binler havalimanlarına akın ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi herkesi alanlara davet ediyor, metrolarda marşlar çalıyor.

İki gün önce KRT ekranlarında spor muhabiri Emre Tilev’in anlattıkları hiç de ortada kopacak bir fırtına olmadığını gösteriyor. İstiklal Marşı da okunacak, hatta okuması için 100. Yıl marşı besteleyen Norm Ender Riyad’a kadar gitmiş, stadın ortasında dev Atatürk resmi de açılacak, 100. yıl konuşması da yapılacak…

Sorun ne? Maçtan önce giyilmesi istenen formaların daha önce bildirilmemiş olması ve beraberinde son dakika isteklerinin artması ile Suudların da karşı isteklerde bulunması.

Sonuç, profesyonel şirketlerde yapılsa işten tazminat talebi ile atılmayı gerektiren yönetim acziyetinin siyasilerin de katkısı ile cumhuriyetin varlık yokluk mücadelesine dönmesi. Bu sanrıya Arap nefreti, medeniyet üstünlükçülüğü ve İslamofobik milliyetçilik de eklenince muazzam bir terkip çıkıyor ortaya.
Oraya gazetecileri ve sporcuları götüren uçaklardan, otel paralarına kadar her şeyin Suudi Arabistan tarafından ödenmiş olması da krize daha büyük anlam katıyor.

Daha Riyad’a karşı öfkemizi alamamışken yeni yılın ilk sabahında Gazze için düzenlenen mitingden dönen bir vatandaşa, Yıldıray Oğur’un altını çizdiği hatayı yapmayalım, İsmail Aydemir’e elinde taşıdığı yeşil bayrak sebebiyle Ege Akersoy’un yumruğu ile cinnet halinin soğumasına fırsat kalmadı.

Bu sefer Hilafet Devleti’ni Türkiye’de değil de Almanya’da kurabilen Kaplancılar hareketine 28 Şubat öncesinde gösterilen tepkilere benzer tepkiler arşa vardı.

1994’te Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesi ile gelemeyen, Erbakan getirecekken 28 Şubat’ın kudretli generalleri tarafından engellenen, AK Parti iktidarı ile sistemle uzlaşan, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı ile direkten dönen şeriatın ve hilafetin İsmail Aydemir tarafından getirilmesi tehlikesi tüm duyarlı kesimleri harekete geçirdi.

Başta CHP olmak üzere birçok siyasi parti yetkilisi süreci sahiplendi.

2023 Eylül’ünde Atatürk resmine karşı yaptığı edep dışı hareket sonrası lise öğrencisinin tutuklanmasını alkışlayan, hatta “Bu saygısız, minnetsiz, edepsizin tutuklanması yetmez! Sınır dışı edilsin! O sırıtan yüzü gülme bilmez olsun”a varan, “yetmez asılsın”cı damar Ege Akersoy’un tutuklanmasının sebep olduğu mağduriyeti gündeme taşıdı.

TCK’ya göre Ege de, o lise öğrencisi de, eski Ankaragücü Başkanı Faruk Koca da, şarkıcı Gülşen de tutuklanmamalı iken herkes tutuklananın kimliğine göre alkış ya da protesto yarışına girdi.

Riyad’dan dönen futbol kulüplerinin zaferini Atatürk ve Kâbe görüntülerini yaralayıcı şekilde birleştiren fotoshoplarla kutlamak ile Ege’nin yumruğu sonrası yine kurgu ile dozerle Anıtkabir’i yıkan trollerin yarışının bizi bir yere götürmeyeceğini görmek için daha ne kadar dayak yemek gerekir cari bir soru.

İktidarın kendi kitlesini tahkim etmek için seçimlerden önce Kılıçdaroğlu ile Kandil görüntülerini “Ama montaj ama şu ama bu…” birleştirdiğini göreli daha bir yıl olmadı. Seçimin sonuçlarında ekonominin, hukuk açığının, demokrasi problemlerinin değil kimliklerin ve aidiyetlerin etkili olduğunu da Mayıs ayında üstelik bir kere değil iki kere tecrübe ettik.

Sürecin kazananı iktidar olduğu için onu geçelim ama kaybedeni olan muhalefetin sanki bu yaşanmamış gibi 31 Mart yerel seçimlerini bir mahalli idareler seçimi değil de neredeyse her seçimde olduğu gibi yine “etnik, ideolojik kimliklerin nüfus sayımı” pratiğine indirgeme çabası neden sürekli benzer dinamiklerin tekrar ettiğini anlatmaya yetiyor.

Sadece son bir haftada altı boş çıkan “Allah’ın Arabına gerekli cezayı verin” çağrılarından Anadolu’da birçok arabanın arkasında bulunan stickerlarda ya da Hacı Bayram Camii gibi şehrin merkez camiinin hemen yanındaki tespih, seccade satan mekanlarında bulunan bayrak üzerinden rejim savunmasına girmeye kadar bu cinnet hali ile seçmenin sandıkta neyi oylayacağı düşünülüyorlar acaba?
Siyaset, sandığımızdan zor bir iş anlaşılan...

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum