Dindarlık ve kalkınma
Din ile kalkınma arasındaki ilişki çok boyutlu ve karmaşık bir gerilim sahası. Avrupa’da aydınlanma ve reform süreçlerinde dinin devlet ve toplum hayatındaki yerinin sınırlanması ile ekonomik kalkınmasının eş zamanlı ilerlemesi tartışmaya ister istemez katı bir çerçeve çiziyor.
Batı dünyasında sekülerleşme ile devletten ayrılan dinin önce toplumsal hayattaki görünürlüğünün azalması sonrasında ise bireysel tercihte de gerilere düşmesi hala devam eden bir süreç.
Geçmişi 1990’a dayanan 2002’ten beri de daha aktif olarak faaliyet gösteren Amerikalı PEW Araştırma Merkezi’nin “Dünyanın en dindar yeri neresi?” raporu toplumların dini ne kadar önemli gördüklerine ilişkin önemli bir veri seti sunuyor.
Rapor 100 kadar ülkede 2008 ile 2023 arasında yapılan araştırmalardan derlenen datalardan oluşuyor. Ülkeler dinin hayatında çok önemli olduğunu belirten bireylerin genel nüfusa oranı üzerinden sıralanmış.
En üstteki yüzde 98 ile Endonezya, hemen arkasından da yakın değerlerle Senegal, Pakistan, Mali ve Tanzanya geliyor.
Dinin hayatında çok önemli olduğunu belirtenlerin yüzde 80’in üzerinde olduğu ülkeler ağırlıkla Sahra Altı Afrikası ülkelerinden oluşuyor. Sonra gelen bölge ise Orta Doğu-Kuzey Afrika ve Latin Amerika ülkeleri.
Yüzde 80 ile yüzde 60 arasında hayatında dinin çok önemli olduğunu belirtenler ise çoğunlukla Kolombiya, Ekvator, Kosta Rika gibi Latin Amerika ülkeleri. Türkiye yüzde 60’ın üstünde 70’in altındaki değer ile bu grupta yer alıyor.
Amerika Birleşik Devletleri, yüzde 40’ın hemen üzerindeki değer ile Yunanistan gibi örnekler dışında Batı dünyası içinde göreceli olarak dindar bir konumda yer alıyor. Yüzde 40’ın altına inildiğinde haritanın ağırlığı önce Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan gibi eski Sovyetler Birliği ülkelerine sonra da Avrupa ülkelerine kayıyor.
Hayatında dini önemli görenlerin yüzde 20’nin altı ile en az olduğu ülkelerin neredeyse tamamını Avrupa ülkeleri oluşturuyor. Bunun istisnaları ise en düşük değer ile Japonya, Hong Kong, Tayvan ve Güney Kore.
Dünya Bankasının kişi başı milli gelir sıralaması ise bambaşka bir fotoğraf veriyor. Monaco, Lihtenştayn gibi küçük şehir devletleri ya da Bermuda gibi adalar kenarda bırakılırsa kişi başı milli geliri en yüksek olan ülkeler listesi Lüksemburg, İsviçre, Norveç gibi Avrupa ülkeleri ile başlıyor.
Kişi başı yıllık 40 bin dolarlık gelirin üzerindeki ülkelerde Avrupa kıtasının hissedilir bir ağırlığı var. Genel olarak dinin hayattaki önemini daha düşük tanımlayan ülkelerin gelir seviyesinde en yukarılarda olmasının istisnaları Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi petrol geliri olan Arap ülkeleri ile göreceli olarak daha dindar bir konumda yer alan ABD.
En düşük kişi başı milli gelire sahip olanlar ise Burundi, Afganistan, Suriye, Sierra Leone ve Orta Afrika Cumhuriyeti olarak sıralanıyor. Bireysel olarak ülkelerin yerleri değişse de Sahra Altı Afrikası, Latin Amerika ve petrol geliri olanlar dışında Orta Doğu ülkeleri en düşük kişi başı milli gelire sahip ülkeleri oluşturuyor.
Dini önemli gören ama milli geliri Batı ülkelerini yakalayamamış Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin önemli bir kısmının kaynaklarının bir dönem sömürge olarak Batı’ya transfer edilmiş olması, dini önemli bir yere oturtmayan ama milli gelirinin de düşük olduğu doğal kaynağa sahip olmayan Orta Asya ülkelerinin varlığı din-kalkınma bağlamında keskin ve doğrudan sonuçlara ulaşmanın imkansızlığını ortaya koyuyor.
Sadece bu iki veri setini yan yana koyup dindarlık ve kişi başı gelir arasında bir korelasyon kurmak yanlış olur. Bu verileri demokrasi, eğitim, sağlık gibi yaşam standartları ile birlikte okuduğumuzda sadece dinden hareketle ekonomik ve insani gelişmişlik seviyesini yükseltmenin ya da açıklamanın ne kadar mümkün olduğu üzerine kafa yormakta fayda olduğu ortaya çıkıyor.
Dinin hayattaki yeri, toplumsal kalkınma ile dini değerlerin nasıl pratiğe döküleceği arasındaki bağ ya da dinin önerdiği ahlak ve değer sisteminin söylemde yüceltilmesi ile pratikte hakim kılınamaması arasındaki uçurumun sadece Türkiye’ye ve hatta İslam ülkelerine mahsus olmadığı fotoğrafı üzerine düşünmek gerek.