Ekonomik adaletsizliğin zoraki çözümleri
Emeklilikte Yaşa Takılanlar kendi içinde çelişkili bir ifade. Emeklilik zaten yaşla ilgili bir hadise. Belli bir yaşa gelmeden emekli olamaması işin doğasında var.
Süleyman Demirel gibi kişisel iktidarı ve seçim hesapları için kimi zaman ekonomik rasyonaliteyi kimi zaman demokratik değerleri kimi zaman kişisel hukukları göz ardı edebilen bir siyasi figürün toplumdaki adalet duygusunu da zedeleyerek attığı bir adım üzerinden bir kavga gidiyordu uzun zamandır.
Aslında kırk akıllı kuyudan bir taşı çıkarmaya çalışıyordu demek daha doğru. O taşın oradan çıkması gerekiyor muydu orası da ayrı mesele.
Meselenin ekonomik yükü ve maliyeti, bilenler bilir benim adetim değildir, erbabının tartışması gereken hadise. Onlar da zaten uzun zamandır bunun hem mali yükünün hem de geleceğe dair piyasalarda sebep olabileceği bozulmaların üzerine fikirlerini serdediyorlar. Tabii beraberinde linç üzerine linç yemek bahasına.
İşin toplumsal boyutuna gelince. EYT kavramı ve çevresinde üretilen mobilizasyon bir yanda demokratik toplumlarda olması gereken, bir çıkar uğruna insanların bir araya gelebilme, dertlerini gündemleştirebilme özgürlüğünün ve yeteneğinin yansıması, diğer yanda da paranın birleştirici gücünün.
Burada hemen gündeme getirilen, meselenin para değil bir hak ve hukuk mücadelesi olduğu. El hak doğru. Tabii Türkiye’de ihlal ve gasp edilen birçok hak konusunda toplumun duyarsızlık katsayısının yüksekliğini ve bunu engelleme çabasının hiçbir zaman EYT’nin yakınından bile geçmediğini hesaba katmazsak.
Nihayetinde EYT’liler bir dernek kurdu ve örgütlendi. EYT Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği neden kurulduklarını şöyle açıklıyor.
“Bu soruna çare bulunması için bir araya gelen sayıları 200.000'i aşan Emeklilikte Yaşa Takılanlar Grubu, işte bu amaç için bir araya gelmiş, farklı şehirlerden, birbirini hiç tanımayan insanların oluşturduğu dev gibi büyüyen bir ailedir. Kısaca EYT olarak anılan grubun genel amacı gaspedilen emeklilik hakkını geri almaktır.”
Gasp edilen hak, daha önce haksız ve irrasyonel bir ekonomi anlayışıyla erken emekli olanlara verilen bu adil olmayan hakkın kendilerine de verilmiyor olması.
İfadede geçen “farklı şehirlerden, birbirini hiç tanımayan insanların oluşturduğu dev gibi büyüyen bir aile” tanımı bizi neyin bir araya getirebildiğini de gösteriyor. Siyasal ve toplumsal kimlikler dışında bu büyüklükte başka bir aile de kurabilsek keşke.
Burada sorun, önemli bir kesimi de yaşadığı maddi çıkmazdan kurtulabilmek için yol arayan, yanı başında kendisinden belki de daha genç biri emekli maaşı alırken kendisinin neden bu haktan mağdur olduğunu anlamlandıramayan insanların çabası değil.
Eğer ekonomi gerçekten bir başarı hikayesi olsa idi ve insanlar normal gelirleri ile kendileri ve aileleri için makul gelecekler inşa edebilselerdi, çocukları kendileriyle aynı hayali kurabilse idi böylesi bir talep bu kadar geniş bir karşılık bulur muydu?
Eğer siyaset toplumun sorunlarına rasyonel ölçülerde çözümler üretebilse, akılcı yaklaşımlar ülkenin geleceğini daha da ipotek altına alacak talepleri baştan reddedebilse idi muhalefetinden iktidara tüm siyaset kurumu bu dalgaya teslim olur muydu?
Bugün annesi, babası, kendinden yaşça çok küçük birçok akrabası, arkadaşı kırklarında emekli olup kendisi 60 yaşına kadar emekli olmak için çalışacakların, iş hayatına yeni girdiğinde emekli olmak için en az 35-40 yıl mesai harcaması gereken yeni nesillerin, 60 yaşına kadar çalışıp da emekli olmuşken emekli maaşına zam vakti geldiğinde emekliler havuzuna eklenen 40-50 yaşlarındakilerin getirdiği mali yük nedeniyle daha düşük zam alacak emeklilerin sosyal barışa hiç maliyeti olmayacak mı diyoruz?
Şimdi hem muhalefet hem iktidar seçime giderken bu kararın kredisini almak derdinde.
Muhalefet toplumun gerçekten birçok mağdur kesimine gerektiği gibi sahip çıkamayıp onların dertlerini gündeme bu kadar taşıyamamışken bu sefer üstün bir performans gösterdi. EYTlilerin sorunlarını çözecek iktidar olmak ve o kesimden alınabilecek oylar sebebiyle kimse alanı diğerine bırakmadı.
Muhalefetin hesap hatası asıl iktidara dairdi. Muhalefet her zaman, özellikle ekonomik anlamda, olmayacak hedefler koyar. Popülist asgari ücret hedefleri, uygulanamayacak herkese maaş uygulamaları, her ile büyük stadyumlar, il yapılacak ilçeler vs. İktidar olmadıktan sonra kimsenin ağzı torba değil ki büzesin. Kaldı ki toplumun radarına girmek için de bunun bir gideri var.
Mesele iktidarın en az kendileri kadar irrasyonel olabileceğinin düşünülmemesi. İktidarda daha önce makul ve meşru gerekçelerle yapmayacağını ilan etmiş olsa da gelinen noktada seçimi kazandıracak her şeyi gelecekteki maliyetine bakmadan yapabilecek bir Erdoğan var.
Erdoğan, kimilerinin dediği gibi eski Türkiye’nin ortada kalan bir sorununa çözüm üretmedi. Erdoğan, eski Türkiye’nin geleceği ipotek altına alan dar görüşlü popülist bir anlayışına teslim oldu. Toplumun kısa vadeli talep ve beklentilerinin yerine; Çözüm Süreci, Avrupa Birliği uyumu gibi uzun vadeli hedefleri koyma özelliğini kaybettiğini çoktandır gösteren Erdoğan bu siyasetsizleşme performansını bir kez da ispatladı.
Bu kadar eleştiriden sonra şuna verecek bir cevabım yok. KKM hesapları, sürekli gelen vergi ve prim afları, yolsuzluklar, ihale kanunlarına getirilen onlarca istisna, adrese teslim projelerle dar bir varlıklı kesime devasa kaynaklar aktarılırken dar ya da orta gelirli kesime yapılan bu kaynak aktarımı neden zorumuza gidiyor?
Başkanlık sistemine geçildiğinde Türkiye’nin toplam borç stoku 969 milyar TL idi. Yanlış faiz politikası ile bugün 3,9 trilyon. Arada Erdoğan’ın tabiri ile faiz lobisine giden rakam 3 trilyon. Sadece KKM’ye aktarılan para 250 milyar TL. EYT düzenlemesi çok daha düşük maliyetle yapılabilecekken mevcut uygulamanın yıllık maliyeti ise tahmini 200 milyar TL.
Yukardaki daracık sermaye yapısına trilyonlar devlet bütçesinden yani ödediğimiz vergilerden aktarılırken vatandaşa giden 200 milyar mı gözümüze batacak?
Diyecek söz yok. Gelir dağılımındaki zaten zayıf olan adalet mutabakatını Erdoğan bozdu. Büyük sermayeye trilyonluk kaynak aktarımının karşısında EYT’lilere hayır diyemezdi zaten.
Adil olmayan üretim ve tüketim döngüsü, hak temelli olmayan bir gelir paylaşımı, bunu her seviyede farklı gerekçe ve mekanizmalarla meşrulaştıran toplumsal bilinç ve siyasal sistem ile ekonomik ya da demokratik bir sıçrama beklemek boşuna bir çaba gibi geliyor.