Erdoğan’ı alkışlayan üniversiteliler
Pandemi her şey gibi üniversite hayatında da kalıcı izler bıraktı. Önce biraz yüz yüze biraz uzaktan eğitimle işler yürütülmeye çalışıldı ama hoca ile talebenin aynı ortamda bulunmadığı bir sistemde akademik eğitimin de yapılamayacağı görüldü.
Nihayet 1,5 yıl aradan sonra tam anlamıyla yüz yüze eğitim üniversitelerde başladı. Sınav sistemindeki değişikliklerle üniversitelere yerleşen öğrenci sayısı bu yıl 850 bine ulaştı. İş sahibi yapamadan, kaliteli bir eğitim veremeden, sadece birkaç hoca ile üniversitelerde bölüm açarak Türkiye ne kazanır ne kaybeder tartışmaya açık. Ama üniversiteli öğrenci sayımızın arttığı aşikâr.
Cumhurbaşkanı Erdoğan akademik yıl açılışında öğrencilerin alkışları ve ona olan sevgi gösterileri arasında bir konuşma yaptı.
Erdoğan haklı özeleştirilerde bulundu. “Bizler elbette, bilgiye yitik mal olarak bakan ve onu her neredeyse almakla mükellef bir medeniyetin mensuplarıyız, -İlim Çin’de dahi olsa gidin, alın- emrine muhatap bir medeniyetin mensuplarıyız. Ancak, şehirlerimizin bilgiye ve bilim insanlarına kapılarını neden kapattığını, bu kapıların yeniden ve ardına kadar nasıl açılabileceğini de enine boyuna sorgulamak zorundayız”
Üniversitenin evrenle, evrendeki çeşitlilikle bir bağlantısı var. Tüm çeşitliliklere, farklılıklara açık olduğu ölçüde bir şehir gerçek bir dünya şehri, bir üniversite gerçekten üniversite olmayı hak ediyor. Nitekim Cumhurbaşkanı da bunun altını çizdi.
“Şehir, bünyesindeki insanların önüne belli yaşam kuralları koyduğu gibi, özgürlük ve çeşitliliği de içinde barındırır ve bu boyutuyla bilimin, sanatın gelişmesine, ilerlemesine zemin hazırlar.”
Erdoğan’ın önemli cümleleri ise sondaydı. “Bizim artık şunu enine boyuna sorgulamamız gerekiyor, bilim adamları neden Doğu’nun şehirlerini değil de, Batı’nın kentlerini tercih ettiler? Bırakınız dünyanın diğer ülkelerinden bilim insanlarını, bizim kendi bilim insanlarımız dahi neden uzun süre kendi ülkelerindeki üniversiteler yerine, Batı’daki üniversiteleri tercih ettiler? Niçin uzun zaman doğudan batıya doğru bir beyin göçü yaşandı?”
Bu çok haklı ve yerinde açıklamaların hepsini 2010 yılında akademik yıl açılışında yapan Erdoğan, bu sözleri sarf ettiği İstanbul Şehir Üniversitesi’ni 29 Haziran 2020’de kapatarak kendi sorularının cevabını yine kendi verdi. Neden bilim adamlarının Doğu’ya değil de Batı’ya gittiğini, neden gerçek bir üniversite kurup yaşatamadıklarını tek bir imza ile, gözünün yaşına bakmadan çoğu kendisini beğenen öğrencileri okulsuz, hocaları öğrencisiz bırakarak yine Erdoğan açıklamış oldu.
Üstelik sadece Erdoğan değil bir siyasi hareketle demokratik, çoğulcu bir ülke kuracak vizyona, birikime ve farklı kimliklerle bir arada yaşama cesaretine sahip olmadığını kanıtlayan iktidar ve mahallesi gerçek bir üniversite kuramayacaklarını da yine Şehir Üniversitesi özelinde ispatladılar.
Erdoğan bir ilim merkezinin kapısına kilit vururken sesini çıkaramayanlar, şimdi İstanbul’da sözüm ona Şehir Üniversitesi’ne alternatif olacak kurumlarında cemaat anlayışıyla üniversite yönetmeye çalışarak var olma çabasındalar.
Bu sınavı muhafazakâr mahallede kim geçebildi tartışılır. Daha geçen hafta Şehir Üniversitesi hocalarının kalan haklarını alabilmek için açtıkları davanın duruşması vardı. KHK ya da farklı gerekçelerle üniversitelerden atılan sol öğretim üyelerinin davalarının tersine, işsiz kalan Şehir Üniversitesi hocalarına sahip çıkacak kimse yoktu Adalet Sarayı’nın koridorlarında. Sayısı üç beşi geçmeyen avukat, davanın sahipsizliğinden cesaret alan mahkemenin nobran kararlarına nafile itirazlarını dile getirdiler.
Marmara’ya devredilen Dragos kampüsü ise kendi payına düşen sahipsizliği, bakımsız ve akışına bırakılmış bir eğitim hayatı ile yaşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi. “Askeri zaferler gelip geçer, imparatorluklar gelip geçer, zenginlik, refah gelip geçer ama bilgi adına, medeniyet adına ortaya konan her şey, gelecek tasavvurunuzu, gelecekteki medeniyet tasavvurunuzu belirler.”
Bilim adına ortaya konanları gözünüzü kırpmadan kapatıp arkanıza bakmamanız da, kapanan üniversitelere sesinizi çıkaramamanız da bir mahallenin medeniyet tasavvurunun ne olduğunun ya da olmadığının kanıtı olarak kayda geçti.