İktidar vaat ettiği baharı bir kere daha erteleyebilir mi?

İçinden geçtiğimiz ekonomik krizde beklenen şey mümkünse bugünden değil dünden başlayan bir iyileşme ve toparlanma süreci. Nasıl olmasın ki? Herkes ekonomi sitelerinde ya da yorumcuların sosyal medya mesajlarında değil doğrudan kendi hayatında birebir tecrübe ediyor olan biteni.

Bir dönem Tansu Çiller’in ekonomi profesörlüğünün gerçek hayatta testini yaşayan bir ülke şimdi de Erdoğan’ın ekonomistliğini pratik hayatta deniyor. Test sonuçları en azından an itibariyle pek de parlak görünmüyor.

İktidar bir yanda sorunların farkında ama bir yanda da uyguladığı politikanın sonuç vereceğinden emin. Bunu bir istihza olarak okumamak gerek. Cumhurbaşkanı Erdoğan kafasında ekonomi formülünün doğru olduğunu ve sonuçta olumlu neticeler vereceğini düşünüyor.

Son kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamanın ekonomi bilimindeki karşılığını, “Türkiye’de enflasyon değil fiili hayat pahalılığı olduğu” tespitinin doğruluğunu, yaşanan sorunların kaynağı olarak görülen “vatandaşlarımızın bir kısmının tasarruflarını hâlâ döviz cinsinden yapmaktaki ısrarı”nın asıl sebebinin ne olduğunu, Merkez Bankası ve Hazine’nin mali durumuna değinmeden bireysel emeklilik sistemi ve bireysel döviz hesapları üzerinden iktidarın ekonomik varlıkları tarif etme stratejisini işin uzmanlarına bırakmak en iyisi. Muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son konuşmasını dinlerken büyük bir kesim yaşadıkları ile kulaklarının duyduklarını mukayese etmiştir.

Meselenin siyasi boyutuna gelirsek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekonomi kurmayları uygulanan politikanın sonuç vereceğinden emin olmasalar bir değişikliğe giderlerdi. Bunun ne kadar mümkün olduğu da siyasi değil ekonomik bir sorun. Eğer Erdoğan böyle bir değişikliği gerekli görse idi bunu yapabileceğini birçok kereler gösterdi. Dolayısı ile sert bir değişikliğe gitmek için öncelikle bunun gerekli olduğuna inanmak gerekiyor.

Ekonomik olarak mümkün mü tartışmasını yine uzmanlarına bırakalım ama mümkün olsa da seçimlere bu kadar az zaman kalmışken bu riske girmenin pratik bir sonucu olacak gibi de durmuyor.

İktidarın öngörü/tahmin/vaat revizyonuna örnek çok ama yakın tarihli birkaç hatırlatmada bulunmak yeterli olur.

Nurettin Nebati geçen yıl Bloomberg’te “enflasyonun Ocak ayında pik noktaya ulaşmasını, … mayıs ayından itibaren düşüş yaşanacağını, … sene sonunda da anlamlı bir düşüşün geleceğini” söyledi. Nebati’nin en iddialı cümlesi ise “Ben seçime tek haneli enflasyonla gideceğim 2023 Haziran ayında.” oldu.

Hazine Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı bu sene ocak ayında yaptıkları diğer açıklamalarda da 2022 enflasyonunun bir süre yüzde kırklarda devam edeceğini, yaz aylarında da gevşeyeceğini söylemişlerdi.

Ekonominin iyi tarafı söylenen sözleri test etme imkanını fazla geçmeden bulabiliyorsunuz. O gün telaffuz edilen yaz ayları geldi ve ekonominin direksiyonunda olanların tahminleri neredeyse yüzde 100 şaştı. Mayıs ayında yıllık enflasyon yüzde 73,5 oldu.

Merkez Bankası 2022 yılı enflasyon hedefine ilk dört ayda ulaşınca yılsonu enflasyon öngörüsünü on puan yükselterek yüzde 50’nin üzerine çıkarmak zorunda kaldı. Gerçi bu tahmin yılbaşında yüzde 22,5’ti, 42,8’e de sonra düzeltilmişti ama artık rakam değiştirmek çok da büyük problem olmuyor anlaşılan.

Aynı şekilde yıl sonu dolar beklentisi de 16,85 seviyesinden 17,57 liraya yükseldi. Sonra ne oldu? Mayıs ayında açıklanan bu öngörüye de yıl sonunu bir kenara bırakalım dün itibariyle yaklaşılmış durumda.

Bu kadar tafsilatın sonunda en son öngörü ve takvim ertelemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Erdoğan uzun ekonomi konuşmasının sonunda hem bundan önceki öngörülerinin tutmadığını kabul etti hem de yeni bir tarih verdi. “Biraz gecikmeyle de olsa inşallah önümüzdeki yılın ilk aylarından itibaren bu noktaya geleceğiz.” diyen Erdoğan’ın önünde eğer sürpriz bir seçim yaşamazsak altı aylık bir süre var.

İktidarın verdiği kısa vadeli takvimler hedefe varmayınca sürekli daha uzun vadeli ve esnek takvimler kullanmaya başladı. Ama işin sonunda değişmeyecek bir tarih var, o da seçimler.

Eğer her şey yolunda gider ve Erdoğan’ın öngörüsü bu sefer doğru çıkarsa bu verilen son tarih olabilir. Çünkü takvimler 2023’ü gösterdiğinde sandığa sadece üç-beş ay kalmış olacak.

Sonrasında izole bir ortamda sadece danışmanların ve atanmış bakanların yer aldığı, alternatif soruların sorulamadığı ve açıklanan hiçbir programın sorgulanamadığı ortamlarda ilan edilen hedeflerin bir kez daha revize edilmesi şansı kalmayacak.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum