İsrail tek başına

İsrail’in Gazze saldırısı 2 ayını doldurdu. Şimdiye kadar İsrail tarafından öldürülen Filistinli sayısı 16 bini geçti. Bunların yaklaşık yarısı çocuk. Üçte biri kadın. Hepsi sivil. Ola ki içlerinde Hamas militanları varsa o da bu cinayeti meşrulaştırmaya yetmez.

Kaldı ki sadece Hamas militanı olmak öldürülmek için kafi mi? Elon Musk’a göre öldürmek isteyeni öldürmekten başka yol yok. İsrail’e göre ise Gazze’de zaten masum yok. Hadi çıkın bu söylemin içinden.
Gelinen noktada İsrail’in gerçekçi tespitlerden, eleştirilerden, isyanlardan etkilenmediği ortada. Hergün yazsak kendimiz yazıp kendimiz okuyoruz hissi doğruyor insanın içinde.

İsrail taammüden, bilinçli bir şekilde Filistinlileri öldürüyor. Hatta daha çok çocuk ve kadınların ölmesi nihai hedef için daha iyi bile olabilir. BM okulu, hastaneler ve sığınma merkezleri gibi koordinatları, kimin bulunduğu bilinen yerlerde kadın ve çocukların daha doğrudan hedef alınması İsrail’in bilakis arzu ettiği bir hedefleme de olabilir.

Netanyahu hükümetinin amacı HAMAS’ı ortadan kaldırmak değil. Kaldı ki HAMAS’ın yok edilemeyeceğini İsrailli yetkililer de Amerikalılar da Batı dünyası da gayet iyi biliyor. O zaman bu yıkım ve işgalin bir nihai hedefi olmalı.

Her şeyden önce İsrail’in intikam gibi basit bir dürtüsü var. İsrail’deki yahudi toplumunun 7 Ekim’de gerçekleşen saldırı sonrası 1000 kişiyi bir kaç saatte kaybetmişken hiçbir şey yapmaması ya da bugünden daha az Filistinli öldürmesi İsrail’in raison deta’sına aykırı.

Tümüyle güvenlik ve varoluş ekseninde inşa edilen İsrail toplum psikolojisinde, böylesi bir saldırı sonrasında tekrar kendisini güvenli hissedebilmesinin yolu çok daha fazla öldürmekten geçiyor.

Biraz taraflı bir yorum gelebilir. Ama İsrail’in kuruluş kodlarını, İsrail toplumunun seçtiği liderleri, onların açıklamalarını, kendilerini sadece Filistinliler değil diğer tüm din ve ırklar karşısında nereye konumlandırdığını göz önüne aldığınızda bu histeri krizi gayet net ortada duruyor.

Dolayısıyla ülkenin seçilmiş Başbakanı Netanyahu’nun kutsal kitaplarından “Şimdi git, Amalekliler’e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme (hiçbirine acıma). Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” ifadesini kullanması karşı karşıya olunan zihin dünyasını anlatıyor. Üstelik Gazze’nin de komşu olduğu Necef çölünde yaşayan Amelekliler/Filistinliler coğrafi olarak da Yahudilerin zihninde açık bir düşman konumu ile örtüşüyor.

Günlük pratiklerini büyük ölçüde kutsal metinler çerçevesinde düzenleyen İsrail Yahudileri için Netanyahu’nun bize garip gelen alıntısı son derece normal ve hatta olması gereken.

İsrail’in neyi neden yaptığını değerlendirirken düşülen temel yanlış İsrail’i modern ulus devlet bağlamında bir devlet, İsrail’deki yahudileri de modern ulus/millet bağlamına bir millet olarak tanımlamak.

İsrail icraatlarında teolojik raison detat’sını (hikmet-i hükümeti) kullanıyor. Kendisini savunurken ya da anlatırken ise (güvenlik, terör, egemenlik gibi) modern uluslararası jargonu öne sürerek açık bir ikilem oluşturuyor.

Modern hukuk ya da rasyonel insan/ulus ilişkileri üzerinden değil kutsal metinlerden kaynaklanan bir akıl var karşımızda. Yanına da hristiyan teolojisini referans kabul eden Batı dünyasını alınca karşısında geliştirilecek tüm rasyonel argümanlar boşa düşüyor.

Bu da İsrail’in Gazze saldırısı ile başlayan çatışmayı medeniyetler ve dinler arası bir gerilime dönüştürüyor.

Küresel jeopolitikte yükselen bu stresi dengeleyecek bir kuvvet ise şu anda yok. Teolojik temellere oturan gerilimin karşı kutbundaki İslam ülkeleri kendi kişisel öncelikleri ile hareket ettikleri ve bu öncelikleri de normatif ya da dinsel değil bireysel çıkar odaklı tanımladıkları için İsrail’i güreş minderine çekecek bir güç bulunmuyor.

İsrail’in tek başına istediğini yapabildiği bu süreçte olan her gün bine varan rakamlarla hayatını kaybeden Filistinlilere oluyor. Bir de uzun süre tamir edilemeyecek küresel vicdan, insani değerler ve tarihin ortak kazanımı gibi kavramlara.

Bugün, kaynak ülkelerden bağımsız olarak insan hakları, demokrasi, yaşama hakkı, uluslararası hukuk gibi kavramları Batı dışı ülkelerde savunacak olanların karşısına ilk çıkacak argüman Batı’nın İsrail’deki iki yüzlülüğü.

Otoriter ve yarı demokratik ülkelerde çoğulculuğu Batı zemini olmadan savunmak zaten kolay değilken şimdi Batı karşıtlığını jeopolitik bir kamp karşıtlığı değil değer karşıtlığı ekseninden kurgulamak isteyenler çok rahatladı.

Cinayetler karşısında tribünlerden gelen en anlamlı ses ise Batı başkentlerinde yükselen sivil itiraz. İslam ülkelerinde biriken haklı bir isyan var elbette ama yakın gelecekte bir sonuç üretecek gibi durmuyor.

Müslüman ülke liderleri bu tepkiye, kontrol altında tutarak cevap veriyor. Bir gün söz konusu birikmişlik patlar mı, patlayınca ne sonuç verir bilmek zor.

Batı başkentlerindeki az ama önemli sayıdaki vicdan sahipleri hem kendi medeniyetlerini hem de “karşı” kampın mahcubiyetini kurtarabilir.

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
33 Yorum