Kılıçdaroğlu ABD’ye gitmese ne olurdu?
Rahmetli Turgut Özal nev-i şahsına münhasır özellikleri ile farklı bir yerde idi. Takip ettiği politikalar tartışılır ama onun Türkiye’nin yönetiminde olduğu zamanlar ağır askeri vesayete rağmen kendi ismi ile anılıyor. Eğer ömrü olsa, daha uzun yaşasa kendisinin geride bıraktığı miras açısından iyi mi olurdu kötü mü ayrı mesele.
Özal’ın en iyi bildiklerinden biri gündem değiştirebilmekti. Özal’ın uçağına binen gazeteciler inerken çoğu sefer ellerinde manşete çekecekleri cümleleri baskıya yetiştirmeye çalışırdı. Yanlış anlaşılmasın. O günlere gazetecilik geçmişim yetişmiyor ama en azından hatıralarda böyle anlatılıyor.
Turgut Bey’in gündem belirlerken kullandığı en temel araçlardan biri dış politika idi. İçerde gündem sıkıştığında ya da Özal’ın üzerine fazla gelindiğinde gündem değiştirecek bir dış seyahat ya da dış politikaya dair kritik bir açıklama en az bir hafta tartışılır, sonrasında da iç gündem başka yere kayardı zaten.
Sadece açıklama bağlamında okumamak gerek bu stratejiyi. İçerde sıkışan, gündem üretemeyen ya da seçmen nezdinde olumlu algı üretemeyen liderler çoğunlukla dışardaki gündemi içeri taşıyarak ya da içerdeki gündemden dışarı kaçarak denge bulmaya çalışırlar.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bunun tam tersini yaparak farklı bir çizgi izledi. İçerde ‘başörtüsüne yasal güvence’ hamlesi ile tartışmalı ama önemli bir çıkış yapıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kendi gündemini dayatmışken tüm bunları bırakıp olumsuz anlamda tartışmalı ve içerdeki etkisinin ne olacağı ölçülemeyen bir ABD gezisine gitmeyi tercih etti.
Dış politika biraz iktidarların oyun alanıdır. Muhalefet partilerinin hem gittikleri ülkelerde muhatap bulma sorunu olur hem de Türkiye gibi ‘dış güçler’ paranoyaları yüksek olan ülkelerde bu tür adımların riski de yüksektir.
Eğer dışardaki seyahatten elde edilecek kazanım ciddi ise içerdeki eleştirileri yok sayıp yolunuza devam edebilirsiniz. Biraz attığınız taşın ürküttüğü kurbağaya bağlı yani mesele.
Örnek mi? Erdoğan daha başbakan değilken hatta başbakan olamayacağı belli iken bir siyasi parti genel başkanı olarak Beyaz Saray’da ağırlandı, dönemin ABD Başkanı Bush ile görüştü. Bu ziyaret bir yerde içerdeki askeri seküler vesayet nedeniyle normal protokolüne uymayan siyasi realitenin dışardan Türkiye’ye dayatılması diğer yandan ise Irak krizine giderken ABD’nin pazarlığı doğru kişi ile yapma çabası idi.
Erdoğan’ın sonuna kadar Amerikan askerlerinin Türkiye’den geçerek Irak’ı işgal etmelerini savunması da ABD’nin en azından Erdoğan’ı ikna etme konusunda mesafe aldığını gösteriyor.
Bugüne gelirsek eğer yaptığınız ziyaretin burada bir karşılığı olacak ise, muhalefetin eksikliğini hissettiği iktidara geliyor olma ve hem içerde hem dışarda Türkiye’nin yeni dönemi olarak muhatap kabul edilme açığını kapatıyorsa attığınız adım yerinde ve anlamlıdır.
Eğer Kılıçdaroğlu Cumhur İttifakı’nın kendisine çizmeye çalıştığı ‘dışarının etkisindeki lider’ tanımlamasına takılmadan hareket etse, Erdoğan da bu ziyaretten fazlası ile tedirgin olurdu.
Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyaretinin Z raporunda içerde kendi başlattığı açılımın üzerini örtme, daha önce gündeme getirdiğinde de tepki gören New York’taki aile binası iddialarını zayıf ve amatör yeniden gündemleştirme çabası ve içeride yeterince anlamlı ve zamanlı bulunmayan bir dış seyahat algısı yer aldı.
Ziyaretin ‘Kılıçdaroğlu 8 saat neredeydi?’ gibi CHP lideri açısından gereksiz ve içi boş fakat gündemde yer alma çarpanı açısından güçlü polemiklerle tartışılması ise ayrı bir maliyet üretti.
Bilim insanları ile görüşmek, küresel bilim vizyonunu Türkiye’ye taşımak, dışarda yapılan temaslar ile perspektifi genişletmek elbette olumlu adımlar.
CHP lideri ise her geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devleti yönetirken kullandığı metodu tercih ediyor. Dar ekipler, anlık kararlar, son dakika çıkışları ve her gün değişen tartışmalar. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak elinizdeki yetki ve aldığınız oy ile bunu yapmanız bile tartışılırken her dört seçmenden sadece birinin oyunu alan bir partinin genel başkanı olarak Türkiye’nin geleceğine aynı yolla talip olmak Kılıçdaroğlu için kolay yolu zor kılabilir.
Sonuç, gitmese daha mı iyiydi sorusu gayet yerinde.