Koordinasyon tabusuna teslim olmak
KAHRAMANMARAŞ
Yüzlerce enkazın önünde yanan ateşler. Ateşlerin çevresinde tam olarak neyi beklediğini bilemeyen aileler. Maraş’ın neredeyse her sokağı 1 dakika içinde eşitlenmiş durumda.
Şehir merkezindeki görkemli otellerle, iş merkezlerinin bulunduğu cadde ile daha çok Suriyelilerin kaldığı fakir mahalleler arasında bir fark kalmamış.
Enkazlar, binaların üzerinde yıkıntıları kaldırmaya çalışan iş makinaları, bir ihtimal canlı varsa diye son çabayı gösteren kurtarma ekipleri…
Hele de akşam olurken havanın kararması ile enkazları aydınlatmak için yakılan projektörler, için için yanan binalardan yükselen dumanlar, iş makinalarının motorlarından çıkıp demire betona sürten kepçelerden çıkan seslere karışan homurtular, yıkıntıların üzerinde kimi amaçsız, kimi yorgun ama hepsi tükenmiş insanların gölgeleri, itfaiye araçlarının yanıp sönen ışıkları sosyal medyaya yansıyan fotoğrafların anlatamadığı distopik bir acıyı resmediyor.
Her bina başında birbirini yiyip bitiren iki duygu kavga ediyor. Daha yeni alt sokakta kurtarılanların son umutları canlı tutan tanıklıkları ile ilk 48 saat kimse gelmediği için bir tane demir makası, bir kolonu kaldıracak imkan olmadığı için babasıyla, annesiyle konuşa konuşa hayatını kaybedenlerin acısı birbirlerini tüketip bırakıyor.
Üstüne de zaten çekmeyen telefonlardan gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Hadsiz, şerefsiz” sözlerine yardımcısı Fuat Oktay’ın “Siz kimsiniz?!” çıkışları karışıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bugün dünden iyiyiz yarın daha iyi olacağız” dedi. Buradaki tek gerçek ise geçen her dakika enkaz altında kalanlara ulaşma umudunun kalmaması.
Her saat biten umutlarla da bugün dünden daha kötü insanlar... Yarın daha da kötü olacaklar.
Maraş’ta bir yetkilinin ifadesi ile şu an yıkılan binaların on katı kadar bina daha yıkılmak zorunda. Dere yatağı olan şehir merkezine verilen imar izinleri bugünkü cinayetlerin asıl sorumlusu.
Bunu tek bir kesime yıkmak da adil değil. Adıyaman’da yerle yeksan olan da belediye binası, Kahramanmaraş’ta caddenin karşısındaki enkazlara yapı izni verip kendi duvarlarında çatlak bile olmayan da belediye binası.
Sonunu düşünmeden çıkarılan imar afları ise kötülüğü ve deprem gerçeğine ihaneti tüm ülke çapına yaymış. Dönemin Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki gelip enkazlarda anlatabilir bu afları ne için çıkardıklarını. Gerçi Mahir Ünal kendi şehrinde sokağa çıkamazken başkası niye gelsin?
Ömrü bu meselelerle geçmiş görevli; vatandaş, belediye, devlet arasında en az suçlu olan vatandaş diyor.
Sosyal medyadaki kavgalar ise depremin dışındaki illerin gündemi. Burada doğru dürüst hat yok ki isteseniz de olup biteni izleme şansınız yok.
Turkcell’in depremin üzerinden beş gün geçtiğinde çekmeyen hatlarından “Sevgili abonemiz kullanmanız için şu kadar dakika şu kadar GB tanımladık” mesajları geliyor sadece. Olanı kullanabilmişsiniz gibi.
Ülkenin bir dönem gururu olan markalar yapmaları gereken en temel işlevi yerine getiremez halde.
Evet deprem çok büyük. Evet inanılmaz bir yıkım var. Şehirlerin, ilçelerin baştan inşa edilmeleri gereken korkunç bir maliyet bekliyor ülkeyi.
Bugün itibariyle geriye kalan ise; depremzedelere şehirlerin merkezinde bile iletişim sağlayamayan, barınma, tuvalet ihtiyacını karşılayamayan, ilk 48 saatte en hayati müdahaleyi insanlara ulaştıramayan bir sistem.
Eğer mesele yanlış yapılaşma ve denetimsiz binalar ise ve bu nedenle depremin etkisi büyükse sorumlu özellikle son 20-30 yıl devleti ve bu şehirleri yönetenler, yok acil yardımların zamanında koordine edilememesi problemse yine bugünkü yönetim sorumlu.
İstese bile tüm deprem bölgelerine, binalara ulaşması mümkün olmayan Kızılay Başkanının, Cumhurbaşkanlığı yetkililerinin daha ikinci gün “Her yere ulaştık, devletimiz gereğini yapıyor” açıklamaları ise en hafif tabirle sorumsuzluk. Bir ilerisi ise afet bölgesindeki insanlara saygısızlık.
Bu kadar büyük bir afeti güçlü devlet, güçlü bürokrasi nutukları ile yönetmeniz mümkün değil. Türkiye’nin en büyük holdingleri tüm imkanlarını seferber etmişken bunların isimlerini sizden değiller diye anmayıp, büyükşehirler varlarını yoklarını siyasi yasak kararları, kısıtlanan mali imkanlar ve adam yerine konulmamalara rağmen yollara sermişken gururunuza yediremeyip bu insanlara teşekkür edemeyip, üstüne de kapasitesinin kat be kat üstünde bir sorunda tek bir merkezden AFAD’dan her şeyi kontrol etmek isterseniz enkaza dönen sadece binalar değil toplumun devlete güveni ve size karşı hala ayakta duran saygısı olur.
Allah’tan yollar, Erdoğan’ın açıklamalarına rağmen hiç devlet yokmuş gibi bölgeye akın edenlerle dolu.
Erdoğan’ın talimatını ve AFAD’ın koordinasyonunu beklemeden arabasının arkasına yüklediği çorbayı dağıtanlar sabahın en erken saatlerinde ara sokakları dolaşıyor.
Merkezileşmenin, 87 milyonu devletten ibaret görmenin, Ankara’dan koordinasyon kutsalına teslim olmanın, “büyük devlet” algısını gerçek ötesi bir seviyeye taşımanın, “güçlü iktidar” sloganını tabu haline getirmenin, kriz ve afet iletişimini açıklık, şeffaflık ve toplumsal refleksi doğru yönetmek değil yasaklamak, örtmek ve siyasi maliyeti kontrol etmek üzere kurgulamanın maliyeti ile karşı karşıyayız.
1999 Gölcük depremi ülkenin ve temelde de devletin kapasitesinin zayıflığını ortaya koyan bir afetti.
2023 Maraş depremi ise devletin ve bir bütün olarak toplumun var olan kapasitesini yönetemeyen bir iktidar zaafını gözlerimizin önüne serdi.
Bugünden sonra depremi birinci meselesi yapmayan bir iktidar ne kadar yol yaparsa yapsın ne kadar yatırım getirirse getirsin günün sonunda on binlerin hayatını kaybetmesini ve geride kalanların da ömürlerini o depremin maliyetini ödeyerek geçirmesini ötelemekten başka bir şey yapmış olmayacak.