Muhalefet seçmenin ferasetine mi güveniyor?

Son bir haftadır, Eylül başı itibariyle siyasete rengini veren psikolojinin hızlandırılmış bir örneğini izledik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Endonezya’da G20 zirvesine katıldı. Uzun zamandır görüşemediği ABD Başkanı Biden ile bir araya geldi. İtalya Başbakanı ile ilk görüşmesini gerçekleştirdi.

Bali’deki NATO-G20 zirvesine Erdoğan orada olmasına rağmen çağrılmadı. Zirve sonrası yapılan açıklamaya bakılırsa gayet de önemli bir toplantı idi ama Erdoğan davet edilmediği zirveyi ‘önemsiz’ diyerek geçiştirmeyi tercih etti. Toplantıya katılan liderlerin hemen hemen hepsi ile tek tek görüşünce Türkiye’nin Batı ittifakının ana omurgasını gösteren G20-NATO kesişiminin dışında tutulması çok da gürültü koparmadı. Kaldı ki Türkiye’nin arada kalmış tavrı hem kanıksandı hem de uzun vadeli maliyetine rağmen kısa ve orta vadedeki getirileri eleştirileri anlamsız kılıyor.

Nitekim ABD ve Rusya istihbarat başkanlarının Ankara’da buluşmuş olması Bali’deki açığı fazlasıyla kapatıyor. Bu arada İçişleri Bakanı Soylu, İstiklal Caddesi’ndeki saldırıdaki mesajı doğrudan muhatabı ile hazır Ankara’da iken konuşsa idi iyi olurdu ama aynı fırsat tekrar gelir diyelim.

Erdoğan dönerken yaptığı açıklamalarda da aynı anda birçok seçmen kesimine seslenen açıklamalarda bulundu. Hiç şüphesiz İYİ Parti’ye daha önce 2020 sonunda yapılan ‘yerli ve milli ittifaka katılma’ çağrısının Erdoğan’ın ağzından yinelenmesi en önemli başlık idi. Bu çağrının içeriği ve anlamı ayrı mesele ama bir dönem gündem üstünlüğünü muhalefete kaptıran Cumhurbaşkanının bu mesajı, yerine gelen özgüvenini de gösteriyor.

Erdoğan’ın, başıboş sokak köpeklerinin toplanmasına dönük net mesajları üzerinden bu konudaki açıklamalara çok duyarlı bir kesimin radarına girdiği kesin. Özellikle büyük şehirlerde sokakları ve insanların günlük hayatlarını esir alan sokak köpeği terörünün ‘köpeklerin yanından geçerken izin almalıyız’ noktasına evrilmesi geniş bir kesimi rahatsız ediyor. Belediyeler hayvan severlerin ölçüsüz tepkilerinden çekinirken soruna alternatif bir çıkış gösteren de neredeyse yok.

Ahmet Kaya’nın mezarının Türkiye’ye getirilmesi mesajı ise kısa vadede gerçeğe dönüşmeyecek olsa da özellikle Kürtçe üzerinden bir duyarlılığa sahip kesim için kayda değer bir çıkış.

Tüm bu maddeler tek tek içerik ve bağlam olarak eleştirilebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pragmatizminin hatta oportünizminin sınırı olmadığı söylenebilir. Ama gündem belirleme ve topluma net siyasal mesaj verme konusunda bir anlamı olmadığını söyleyemeyiz.

Muhalefet ise 15 günde bir yapacağını açıkladığı Altılı Masa’yı neredeyse bir buçuk ay sonra toplayabildi. Randevuya da masaya yedinci ortak getirilmesinden, birbiri ile rekabet eden ekonomi kadrolarının önceliklerine, her geçen gün daha da gerilim yüklenen ortak cumhurbaşkanlığı adaylığı belirsizliğine kadar birçok soru işareti ile gidildi.

Türkiye’de bir iktidar değişikliğinin gerekli olduğuna inananların bile beklentilerini minimuma indirdiği Altılı Masa, bir yılını doldurmaya 2-3 ay kala bir internet sitesi ile ilk kez kurumsal bir görüntüye kavuştu.

Belki de başlangıçtaki beklentiler fazla iyimserdi. ‘Gerçek olamayacak kadar iyi’ bir formülasyon muhalefetin yapabileceklerine dair öngörülerin fazla iyimser olmasına neden oldu. Zaman içerisinde masaya fazla anlam yükleyen tüm yorumlar muhalefet liderleri tarafından törpülendi. Sonuçta her liderin kendi gündemi var ve anlaşılan kişisel önceliklerin ülke gündemlerinin arkasına atılması Türkiye için hala çok erken bir siyasal olgunluk seviyesi.

Sadece rahmetli Demirel, Ecevit ve Erbakan’ın geçmişte kendi partileri için ülkenin yönetim sistemini nasıl tıkadıklarını ve topluma maliyetlerini düşününce masanın bu kadar devam etmesi bile bir başarı görünüyor. Şu yorumlar bile Altılı Masa’ya dair beklentilerde ayakların ne kadar suya değdiğini gösteriyor zaten.

Bu siyaset fotoğrafı seçmen nezdinde aktif, somut mesajlar veren bir iktidar ve arasındaki sorunları gideremeyen bir muhalefet resmediyor. Bu da oy oranlarında muhalefet lehine bir hareketliliği engelliyor.
İktidarın sahada değiştiremediği tek algı ekonomi yönetiminde gösterilen dağınıklık, şeffaf olmayan uygulamalar ve insanların her gün yüzleştikleri ekonomik kriz gerçeği. Yoksa özellikle Kürt meselesinde bile MHP ortaklığına rağmen ‘daha demokrat olabileceğine’ dair bir izlenim verebilecek durumda. Sadece anti-demokratik uygulamaların özellikle Kürt seçmen nezdinde yarattığı yerleşik algı atılacak adımların muhtemel faydalarını sınırlıyor.

Altılı Masa’nın son beş toplantısının dördünde (zaten sekiz kez toplandı) ‘milletimiz müsterih olsun’ ifadesi geçiyor. Yani içiniz rahat olsun demek isteniyor. Vatandaşının içinin sadece açıklamalarla rahatlamayacağı ortada ise neden bu ifadeye ihtiyaç duyduklarını, niçin her seferinde ‘fotoğraf iyi değil ama merak etmeyin’ mealinde ifadeler kullanmak zorunda kaldıklarını liderler düşünse sanki iyi olur.
Belki de seçmenin ferasetine, seçmenin onlara güvendiklerinden daha fazla güveniyorlar.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum