Muhalefetsiz bir dönem mi?
Millet İttifakı 2-6 Mart arasında ortak aday olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu belirlediğinde çıkılan yolun zor olacağı yola nasıl çıkıldığından belli idi. Dolayısıyla “Aday Kılıçdaroğlu mu olmalı idi?” sorusunu bir kenara bırakırsak seçime kadar topu topu 40 günlük süre her ihtimale açıktı. Kazanmaya da kaybetmeye de?
Kazanılması için yapılması gereken en önemli adımı, açık konuşmak gerekirse Kılıçdaroğlu’nun yapmasını beklemiyordum. Ama CHP Genel Başkanı o beklemediğimi yaptı ve CHP Grup Toplantısında şu sözleri sarf etti.
“Bugün çok kısa bir konuşma yapacağım. Grup kürsümüze, yani bu kürsüye veda etmek için bugün buradayım. Ne yalan söyleyeyim, bu satırları kaleme almak benim için de hiç kolay olmadı. Tüm yaşanmışlıklarımızı arkada bırakarak bu kürsüye veda etmek pek de kolay olmuyor. Bu salon, bu kürsü aslında benim evim, sizler de benim yol arkadaşlarımsınız. Size son kez bu kürsüden bakmak istiyorum.”
Saadet Partisi’nde aday ilan edildikten bir gün sonraki konuşma hala CHP’nin internet sitesinde duruyor.
“Bu kürsüde insanlarımızın onuru ve demokrasimizin kaderi adına son kez konuşuyorum dostlarım.” sözleriyle aslında Kılıçdaroğlu CHP rozetini de çıkarmış oldu. Bunu o gün söylediğim için de ‘ne ilgisi var hala CHP genel başkanı’ diye itirazlar gelmişti. İtiraz edenler haklı çıktı.
Aslında o gün bu konuşmayı yaparken her ihtimalin dikkate alındığını düşünmek gerek. Sonuçta bir seçim geçirdik ve kazanmak gibi kaybetmek de vardı. Hatta topu topu iki ihtimal vardı.
Dolayısıyla bundan 100 gün kadar önce konuşma metnini hazırlayanlar ki söylendiğine göre Kılıçdaroğlu’nun kendisi kaybetme ihtimalini de göz önüne alarak o konuşmayı yaptı.
“Büyük lokma yiyeceğiz ama artık büyük laf etmeyeceğiz.” i başka türlü izah etmek mümkün değil.
Seçimlerden daha bir ay geçmedi ve Kılıçdaroğlu o kürsüde iki grup toplantısı daha gerçekleştirdi.
Kampanya sürecinde ne kadar doğru ne kadar yanlış bir strateji izlendi, neler yapılsa seçim kazanılırdı ayrı mesele.
Ama verdiği mülakatlarda adaylık yarışından çekileceği, genel başkanlığı bırakacağına dair kesin bir mesaj vermeyen Kılıçdaroğlu’nun daha önce söyledikleri ve şimdiki tavrının seçmende bir soru işareti oluşturması mukadder.
Kendi istediği şekilde bir değişim planladığı ya da istediği kişiyi genel başkan olarak görmeyi düşündüğü için böyle bir strateji de izliyor olabilir. Ancak bunun da kamuoyu ile paylaşılması gerekir. Bu sorunun cevabı da herkesten önce CHP seçmenine verilmesi gerekir.
Kılıçdaroğlu’nun bu cevabı sadece kendisi ya da partisi ile ilgili de değil. Mevcut fotoğrafta muhalefetin en büyük aktörü olarak CHP’nin geleceği bir yerde muhalefetin temelde geleceği ile de ilgili. An itibariyle ana muhalefet partisinin yönsüzlüğü muhalefetin genel yönsüzlüğünün de ne kadar derinleşeceğini ya da ne yönde ilerleyeceğini belirleyecek.
CHP kendi içinde yaşayacağı ya da direneceği değişimle gelecek dönemde muhalefetin nasıl bir şekil alacağını da belirleyecek.
Ortada ana muhalefet partisinin soldan çıktığı bir denklemde Erdoğan’ın kolay kolay kaybetmeyeceği bir fotoğraf duruyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ‘helalleşme süreci’ bundan sonra tabanından gelmesi muhtemel tepkilerle yarım mı kalacak yoksa CHP Genel Başkanı kimliği ile yüzde 48 alınmasının da zeminini hazırlayan o süreç derinleşecek sürecek mi?
CHP’nin, aslında Kılıçdaroğlu’nun, alacağı karara göre muhalefette başka bir aktör ana muhalefet konumuna soyunacak mı?
Tüm bu sorular biraz da, CHP grubunda bundan 100 gün önce yapılan konuşmanın bugün çizilecek yol haritasına nasıl etkide bulanacağına bağlı.
Bir sene önce Türkiye’de seçimlerin kaderi CHP’nin göstereceği adaya bağlı idi. Süreci ve sonucu birlikte izledik. Görünen o ki bundan sonra muhalefeti nasıl bir geleceği de diğer aktörler kadar yine CHP’nin alacağı karara göre şekillenecek.
Masanın üzerindeki azımsanmayacak ihtimallerden biri de sahici bir muhalefetin uzun süre ufukta görülmeyeceği bir senaryo.