Sokağın gündemi, siyasetin gündemi…

Türkiye’deki temel tartışmalardan biri siyasetçilerin gündemi ile sokağın gündeminin farklı olması. Hem doğru hem yanlış bir tartışma.

Toplumun gündemi; ülkenin daha müreffeh ve aydınlık bir geleceğe ulaşması için değişmez tek doğruyu temsil etmiyor. Hatta çoğu zaman böyle bir çaba ile örtüşmediği de söylenebilir.

Popülist liderlerin en büyük başarısı seçmenin çoğunluğunun gündemini kendine ana doğrultu olarak alması ya da kitlesel gündemi kendi çıkarları için manipüle edebilme yetenekleri.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda en iyi örneklerden biri. Bir yanda Erdoğan’ın kendi kişisel hikayesi, yaşadıkları, verdiği mücadele ve kullandığı dil toplumun ana sosyoekonomik damarları ile örtüşüyor. O nedenle de söylemine kitlesel destek bulurken de bu desteği sürdürülebilir kılmakta da zorluk yaşamadı.

Ama bu başarıyı sadece Erdoğan’ın siyasi yürüyüşünün çevrenin merkeze yürüyüşü ile örtüşmesi, askeri-bürokratik-elit vesayeti ile mücadelenin Erdoğan’ın şahsından toplanması ile açıklamak eksik olur.

Cumhurbaşkanı’nın; toplumun, özellikle de muhafazakâr sağ çoğunluğun duygu ve refleks kodlarını çözerek kendi istediği şekilde manipüle edebilmesi kitlesel desteğin sürdürülebilir kılınmasında büyük rol oynadı.

Bunun örneği çok verilebilir ama Türkiye’nin içinden çıkamadığı siyasetsizlik-kimliksiz ittifaklar-çoğunlukçuluk girdabının ana sorumlusu olan 16 Nisan 2017 referanduma giden süreci anabiliriz.

Ne AK Parti’de ne toplumda başkanlık sistemine geçiş için yeterli destek yok iken AK Parti elitlerinin tepkisizliği ve sanki kendileri siyasi olarak sorumlu değillermiş gibi topu halka atması ile belki de yakın tarihin en kritik seçimi Erdoğan lehine sonuçlandı.

Nisan başına kadar anketler, toplumsal psikoloji başkanlık aleyhine iken Avrupa ülkeleri sınırlarında siyasi çıkar uğruna körüklenen diplomatik krizler, Erdoğan’ı dünyaya yedirmeme psikolojisi ile seçmenin eğilimi son birkaç haftada değişti. Referandumdan sonra o kavganın devamı gelmedi ayrı mesele.

Erdoğan’ın sokağın gündemini, ülkeye getireceği maliyete bakmaksızın, üstelik kendisi daha önce aleyhine konuşmuş olsa da seçimi kazanmak için dikkate alacağını Mayıs 2023 seçimleri de gösterdi.

EYT düzenlemesinden KKM ile kurların kontrol altında tutulmasına, kentsel dönüşümde devlet desteğinden Kültür Bakanlığı’nda Alevi-Bektaşi’ler için ayrı birim kurulmasına kadar bir kısmı hayata geçen bir kısmı seçimden sonra unutulan icraatlar; yaklaşık sekiz aylık ısrarlı bir politika ile iktidarın istediği sonucu verdi. Bunların gerçekçiliği, ekonomiye, sosyal adalete maliyeti bahs-i diğer.

Muhalefette ise toplumun gündemini belirlemek ya da iktidarı tepki vermeye zorlayacak şekilde şekillendirmek bir yana gerçekte olan gündemle örtüşmek konusunda bir açık var.

Muhalefetin gündeme getirdiği başlıkların doğru ya da yanlış olması farklı bir tartışma konusu. Nitekim halkın beklentileri ile siyasetin öncelikleri arasındaki makas; derin, sahici ve eski bir başlık.

Demokrasi; içerdiği tüm sıkıntılarına, hatta hakikat-ötesi dönemlerde zamanının ruhunun neredeyse demokrasinin ana ilkeleri ile çelişiyor olmasına rağmen elimizdeki en iyi sistem. Ve sistem sandıkta yönetmeye yetecek kadar oy almayı gerektiriyor.

Bu da söylemler, stratejiler, öncelikler belirlenirken oy getirecek değilse de en azından seçmen kaybettirmeyecek tercihlerde bulunmayı gerekli kılıyor.

Mayıs 2023 seçimlerinden sonra yapılan genel yoruma burada sıra geliyor. “Muhalefet hiç kampanya yapmasa, sadece aday belirlerken genel eğilimi dikkate alsa, sonra da genel merkezlerden çıkmasa muhtemelen daha fazla oy alabilirdi.” Bu sav ne kadar doğru test etmek zor. Seçim geçmişte kaldı.

Şimdi yerel seçimler ile iktidarı ve muhalefeti yeni bir test bekliyor. Her iki kampın da stratejileri ve dili en fazla on gün içerisinde netleşmiş olacak.

Erdoğan son dönemde mecburi diplomatik süreçler ve hükümet işleri dışında mesaisini yerel seçimlere ayırdı. Başta İstanbul olmak üzere birçok ilde aday belirlemek için muhtemelen yüzlerce görüşme yaptı.

Katıldığı toplantılarda ise başlık ne olursa olsun seçmenini önceleyen bir dil kullandı.

Başta yargıdaki gerilim olmak üzere kendisine ittifak içinde ya da kitlesel zeminde maliyet üretebilecek konulara ya hiç değinmemeyi ya da sadece gerektiği kadar değmeyi tercih etti.

Muhalefette ana belirleyici aktör doğal olarak CHP. Kamuoyu, yerel seçimler yaklaşırken CHP’nin aday belirleyeceği toplantıları dikkatle takip ederken Genel Başkan Özel, Can Atalay hakkındaki Yargıtay kararı sonrası gündemi iptal edip Meclisi olağanüstü toplantıya davet etti.

Ehem mühim tartışmasına girmek elbette bir tercih meselesi. Öncelik sıralaması kalan tüm başlıkları ciddiye almamak anlamına da gelmiyor.

Ama günün sonunda ülkeyi seçimleri kazanan yönetiyor.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum