Türkiye’de Batı algısı, Batı’da Türkiye’nin yeri

Türkiye dahil değil birçok Avrupa ülkesinde ABD’nin nasıl algılandığını ve o ülke vatandaşlarının Batı algısını ve dış politika önceliklerini ölçen önemli bir araştırma bu hafta yayınlandı.

The German Marshall Fund (GMF)’ın Türkiye dahil 14 ülkede gerçekleştirdiği araştırma Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra gerçekleştirilmiş ve bugünkü algıları yansıtması açısından güncel.

İsteyen, tüm rakamlara detaylı bir şekilde bakabilir ama araştırmanın Türkiye ile ilgili genel bulgusu Türkiye’nin küresel siyasete, ABD’ye ve Rusya’ya diğer Avrupa ülkelerine göre ciddi oranda farklı bakıyor olması.

OECD’nin ve birçok ekonomik kuruluşun gerek enflasyon gerek döviz kurlarındaki değişimler açısından Türkiye’ye dair yayınladığı veriler genel ortalamanın çok uzağında. Örnek vermek gerekirse Euro bölgesinde ortalama enflasyon yüzde 10 civarında iken Türkiye’de artık üç haneli enflasyon ihtimalini tartışıyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan İngiltere’de döviz kurlarının ‘patladığını’ söyledi. Bu bakış açısı ile Türk Lirası patlayalı çok oldu. Konumuza dönersek, ekonomik verilerin Avrupa’daki genel trendlerle bu kadar ayrıştığı bir ortamda jeopolitik algıların da Avrupa ortalamasından aynı şekilde ayrışmış olmasını sadece siyasal ve jeopolitik gerekçelerle açıklamak çok da yeterli olmayacaktır.

GMF’in araştırmasında ABD, tüm ülkelerde küresel olarak en etkili ülke olarak görülüyor. Böyle düşünenlerin ortalaması yüzde 64, Türkiye’de ise yüzde 60. Ancak genel beklenti gelecek beş yılda bu ağırlığın azalacağı yönünde.

Araştırmanın gerçekleştirildiği ülkelerde ABD’nin küresel sistemdeki etkisi yüzde 67’lik bir oranla olumlu değerlendiriyor. Türkiye’de ise ABD’nin küresel etkisini olumlu bulanlar sadece 23. Olumsuz görenler ise 67, yani genel ortalamanın tam tersi.

Rusya’yı pozitif görenler de benzer şekilde Türkiye’de yüzde 23, olumsuz algılayanlar 73. Yani Rusya’nın, ABD’den daha olumsuz bir algısı var. Türk katılımcılar hem ABD’nin hem de Rusya’nın küresel etkisinin olumsuz olduğu kanaatinde.

Bu iki uç arasında Türk toplumunun NATO’ya olan güveni ise yüzde 65. Bir ara yükselen NATO’dan çıkalım heyecanının pek görünmez olması bu toplumsal yaklaşımla da örtüşüyor. Bir yerde, sevmeden güvenme durumu var. Yani aşk değil mantık belki de mecburiyet birlikteliği.

Türk toplumu Batı’daki hiçbir ülkeyi güvenilir bir ortak olarak benimsemiyor. Burası çok şaşırtıcı değil. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta ülkedeki olumsuzlukların sorumluluğunu batıya yüklemesi bu algıyı besliyor. Batılı ülkelerinin Türkiye’deki hassasiyetleri ve beklentileri okumaktaki başarısızlığı ya da Yunanistan’dan Avrupa Birliği sürecine kadar sebep oldukları hayal kırıklıkları buradaki olumsuz algıların altını dolduruyor.

Bu kanaatin karşıda da benzer bir yansıması var. Yani, hiçbir Batı ülkesi de Türkiye’yi güvenilir bir ortak olarak görmüyor. Kimseye güvenmeyen ve kimsenin güvenmediği bir ülke olarak Türkiye ayrışıyor. Kendisine en çok güvenilen ülkeler ise sırasıyla İsveç (en az güvenen haliyle Türkiye), Almanya ve Kanada.

En çarpıcı sorulardan biri ise demokrasiye dair. “Ülkenizde demokrasiyi tehlike altında görüyor musunuz?” sorusuna Türkiye’de verilen cevap yüzde 74 ile evet. Hayır diyenler sadece yüzde 21. Araştırmanın yapıldığı ülkelerde demokrasilerini tehlikede görenlerin ortalaması ise yüzde 45. Burada iktidar partisine oy verenler de dahil Türk toplumunda demokrasinin tehlike altında olduğuna dair çok net bir kanaat var.

Uluslararası sorunların çözümünde sadece demokratik ülkelerle iş birliği yapılması gerektiğini savunanlar Türkiye’de yüzde 52. Amerikan karşıtlığı ya da uluslararası gelişmelerin genel algılanışında diğer Batı ülkelerinden net bir şekilde farklılaşan Türkiyeli katılımcılar mesele kiminle iş birliği yapılmalı sorusuna gelince tavrını demokratik ülkelerden yana koyuyor.

Hem Rusya ile hem de Çin ile ilişkilerde birçok Avrupa ülkesi NATO ile birlikte hareket edilmesini savunurken Türk toplumunun yarıdan fazlası bağımsız bir çizgi izlenmesinden yana. Bu da Türkiye’nin daha ortada bir yerde durmasını gerektiriyor.

Araştırmada ilgi çekici daha farklı veriler de var. Ancak Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasının sadece bu araştırma ile sınırlı olduğunu düşünmemek gerek.

Ankara’da milli gün davetleri iki ülke arasındaki ilişkilerin de bir yansıması olarak okunabilir. En son İngiltere, ABD ve Almanya milli günlerinde, pandemi öncesinde sık görülen kabineden bir bakanın katılması yerine Dışişleri Bakan Yardımcısının gitmesi ile yetinildi.

Türkiye sınırları içerisinde tüm hukuk kaidelerini çiğneyerek cinayet işleyen Suudi Arabistan’ın milli gün davetine ise cinayetlerle birinci derecede mücadele etmesi gereken İçişleri Bakanı katıldı. Şangay toplantısı ile birleştirince hem ülkedeki demokrasi endişesi hem de iktidarın siyasal yakınlık algısı adına ilgi çekici bir fotoğraf kayda geçmiş oldu.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum