Yetenek – gen – deneyim ilişkisi

Yetenek nedir?

TDK yeteneği, “bir kimsenin bir şeyi anlama veya yapabilme niteliği”, “bir duruma uyma konusunda organizmada bulunan ve doğuştan gelen güç, kapasite”, “kişinin kalıtıma dayanan ve öğrenmesini çerçeveleyen sınır”, “dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü” olarak tanımlıyor.

Bu tanıma göre, yetenek doğal, genetik, etkileyici ve içseldir.

Deneyim ise yaşanmış olaylardan, öğretim ve eğitimden kazanılır. Deneyim, yaşama gözümüzü açtığımız (belki de ana rahmine düştüğümüz günden) başlayarak, ölüme kadar devam eden bir süreçtir.

Yeteneğin varlığını ve önemini hepimiz kabul ediyoruz ancak yeteneğin doğuştan mı sonradan mı kazanıldığını asırlardır tartışıyoruz.

Her iki görüşü de destekleyen bilimsel araştırmalar var.

Yetenekler doğuştan geliyorsa doğuştan gelen yetkinliklerimizi, sonradan kazanılıyorsa yeteneklerimizi nasıl geliştireceğimizi bilmemiz daha önemli.

Yetenek doğuştan gelir diyenler

Bilim insanlarının önemli bir kısmı yeteneğin genetik faktörlere bağlı olarak doğuştan geldiğini düşünüyor.

Bu görüşte olan bilim insanları, müzik alanında Mozart, matematik alanında John von Neuman gibi dahi kabul edilen kişilerin yeteneklerinin deneyimle izah edilemeyeceğini, üstün başarılarının genetik özelliklerinden geldiğini kabul ederler.

Doğuştan gelen yetkinlik farkları olduğunu hepimiz bir ölçüde kendi yaşantımızda da gözlemliyoruz. Aynı aileden olan ve aynı ortamda yaşayan çocuklardan biri resim çizmede, diğeri müzikte bir diğeri de konuşma yetkinliklerinde dikkatimizi çekiyor.

Yetenek sonradan edinilir diyenler

Bu görüşteki bilim insanları, genetik faktörlerin abartıldığını, yetenek geliştirmenin ana kaynağının deneyim olduğunu savunuyor.

Psikolog K. Anders Ericsson, yetenek geliştirmenin formülünü de veriyor: 10 bin saat pratik yapmak!

Almanya’da yapılan bir araştırmada çok başarılı keman öğrencilerinin, pratik için, orta seviyedeki öğrencilerden çok daha fazla zaman ayırdıkları görüldü. 18 yaşına gelmiş müzik öğrencileri ortalama 3.420 saat pratik yaparken, orta seviyedeki öğrenciler 5.301 saat, üst seviyedeki öğrenciler 7.410 saat zaman ayırıyordu. Başka araştırmalarda da alanında en başarılı olanların, diğerlerinden çok daha fazla çalıştıkları görüldü.

Çalışma ve IQ’nun etkisini dikkate alan araştırmalar da yapıldı. Piyano eğitimi alan 91 öğrenci IQ’larına göre de izlendi. IQ’sü yüksek olan öğrenciler IQ’sü düşük olanlara göre ilk 6 ayın sonunda daha iyi performans gösteriyorlardı. Ama müzik eğitimi devam ettikçe IQ ve performans arasındaki bu ilişki giderek azalıyordu. Bu öğrenciler konservatuvara geldiklerinde veya profesyonel müzisyen olduklarında IQ ve performans arasında hiçbir ilişki kalmıyor.

Araştırmalar, yapılan pratiklerin beynin ilgili bölümünü ve beynin bu bölümüyle ilgili yeteneklerin geliştiğini gösterdi.

2000 yılında Londra’da taksicilerle bir araştırma yapıldı. Taksicilerde beyinlerin hafızadan sorumlu bölümlerinin diğer insanlardan daha büyük olduğu görüldü. Büyüklüğün taksicilik deneyim süresiyle doğru orantılı olduğu belirlendi. Beynin ilgili bölümünün, uzun süre taksicilik yapanlarda kısa süre taksicilik yapanlardan daha büyük olduğu da tespit edildi.

Aynı araştırma kapsamında otobüs şoförleri de incelendi. Otobüs şoförlerinin hafıza bölgesi büyüklüğünün normal olduğu görüldü. Otobüs şoförleri sürekli aynı güzergahı izlediklerinden beyinlerinin o bölümleri büyümüyordu.

Bu araştırma gösteriyor ki taksicilerin sıklıkla yaptığı; çeşitli yerleri, mekanları hafızada tutmak gibi zihinsel pratik, onların beyinlerindeki sinirlerin farklı bağlanmasını sağlıyor ve bu da sık kullanılan o bölümün büyümesine sebep oluyor.

Kısaca, insan beyni yoğun çalışmaya cevap veriyor ve kendisini ona göre geliştiriyor. Gelişen yani büyüyen kısım da performansta fark yaratmayı sağlıyor.

Araştırmayı yapanlar sonucu şöyle özetliyor: Her şey pratik yaparak gelişir, beyin bile!

Sentez: Genetik ve çevresel faktörler birbirini tamamlar

Başka bir grup bilim insanı ise genetik etkinin, çevrenin etkisinden bağımsız incelenemeyeceğini savunuyor.

Daha çok benimsenen bu bakış açısına göre, “genler mi çevre veya deneyim mi” sorusu anlamını yitiriyor. Bu bakış açısı, genetik yetkinliklerin çevresel koşullarla açığa çıkacağını ve gelişeceğini ifade ediyor. Çevresel koşullar elverişli olmazsa sahip olunan genetik yetkinlikler körelir. Keşfedilen, gelişim için ortam ve imkân sağlanan yetkinlikler üstün başarıların kapsını aralar.

Şahsen ben de bu görüşü benimsiyorum.

Her insanın doğuştan gelen genetik yetkinlikleri vardır. Ancak çoğumuz bunun farkına varmayabiliriz. Devletin de desteği ile doğuştan gelen yetkinliklerimiz keşfedilir ve bu alanda eğitim, deneyim kazanırsak; bireysel olarak daha huzurlu ve başarılı olacağımız gibi sosyal yaşamda da daha fazla katma değer sağlarız.

[i] HBR Türkiye. 14.08.2018. Yetenek Mi, O Da Ne?

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum