Ahlakımızın gayrı ahlakiliği!..

İnsanlığın çatışmaya ve şiddete ne denli meyilli olduğunu kayıtlı tarih çok açık bir şekilde bize gösteriyor. İnsanlık çok uzak bir geçmişten beri daha iyi yaşayabilmek adına hemcinslerine ve doğaya karşı acımasızca davranmakta ve bunu yaparken de sınır tanımamakta. Çoğu kez üretilen kollektif bilinç çarptırılmış algılarla beslenirken, en akıllılarımız bile bu çarpıtmaların ürettiği romantizme ve rasyonalize edilmiş söylemin etkileyiciliği ve gücüne suskun kalıp, teslim olmaktan başka çare bulamaz.

Bugün medeniyet maskesi altına ne denli gizlemeye çalışırsak çalışalım insanın doğasındaki bu zincirlenememiş vahşilik bulduğu her fırsatta kolayca sahneye çıkabilmektedir. Bu süreç toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak her türlü toplumsal yapıya etki etmektedir.

İster çekirdek aile olsun ister büyük aile, insan topluluklarında kendiliğinden bir hiyerarşi doğmaktadır. Ve paylaşım da bu hiyerarşinin dinamiklerine göre belirlenir. Aile içinde hiyerarşi nasıl güçlenip, zayıflayıp, el değiştirebiliyor ise sosyal birimlerde de benzer durumlar yaşanmaktadır. Kalabalık gruplar içinde bu el değiştirmeler ise daha şiddetli sonuçlar doğurabilmektedir.

İnsanlık asırlardır ortak bir “insan” tanımı yapmakta zorlanıyor. Çünkü, hangi tanımı yaparsak yapalım bilinç altında bazılarımız o kategorinin dışında kalıyor. Mekkeli Müşriklerin Hz. Muhammed’e itirazlarının sebebi davet ettiklerinin kabul edilemezliğinden ziyade davet edilen şeyin ruhu idi. İtirazlarının altında yatan temel ruh hali mevcut hiyerarşilerini kaybetme korkusu olmuştu. Ebu Cehil’in “Yani şimdi ben ve bu kara derili Bilal Allah’ın huzurunda eşit mi, olacak!” itirazı tam da bu noktadan besleniyordu.

Bugün İsrail Devletinin şahin kanadı ve destekçilerinin vahşette sınır tanımamalarında kendilerini hiyerarşide Ebu Cehil gibi başka bir yere konumlandırmalarında yatmaktadır. Bu ruh hali bir süre sonra birileri için bizde de zaman zaman duyduğumuz “hadlerini bilecekler” ya da “en iyi X ölü X’tir” türü bir ruh halini meşrulaştırmaktadır.

Buradaki X’in yerine herhangi bir ötekini getirebilirsiniz ve yerine göre -sizce makul sebeplerle- bu ötekileştirme çok da rahatsız edici ve aykırı durmaz.

Doğu’dan Batı’ya derece derece arada farklar görülse de insanlık on binlerce yıldır ötekiler üzerinde benzer fikirler beslemektedir.

Hiç siyasete girmeden, bu konudaki sefaletimizi basit bir futbol maçı üzerinden bile gösterebiliriz. Maç içerisinde olan bir pozisyon ne denli açık ve net olursa olsun çok azımız tuttuğumuz renkleri bir kenara bırakarak değerlendirme yapabiliyor.

Renkleri bir kenara bırakarak tutum belirleyebilmek için çok güçlü bir ahlaki ilkeler manzumesinin olması gerekli. Bir toplum kendi ürettiği normlar çerçevesinde ancak olay ve olgularla, devlet ve birbiri ile ilişki kurabilir.

Dünyanın bazı yerlerinde gece yarısı saat 3’te sokaklarda in cin top oynarken kırmızı ışık yandı diye duran, hız sınırı 30 km diye yavaş giden şoför bunu gönüllü ya da zoraki içselleştirdiği kadar sistemin de bunu içselleştirmesinden dolayı yapmaktadır. Bizdeki trafik keşmekeşinin suçunu sadece insanlarımızda görmek sanırım bu nedenle doğru değildir.

Erkin (devlet gücünün) doğru/yanlış kullanımı toplumla karşılıklı bir etkileşim içindedir.

40 yaş üstü kuşak çok iyi hatırlar. Bir zamanlar bu ülkede şehirlerarası otobüslerin kahvehaneden bir farkı yoktu ve çoğunluk kimseyi düşünmeden sigara içerdi ama sigara yasağının ısrarlı uygulanması bu alışkanlığı değiştirdi. Bugün hemen hiçbir yolcunun aklına otobüste içinde sigara içmek gelmiyor.

Daldan dala atlıyormuş gibi görünsek de aslında her şey birbiri ile bağlantılı. Politikacılar ve ideologlar halkı ne denli demagoji ile kandırıyor ise bunlar da halkın içinden çıkmaktadır. Balığın baştan kokması metaforu bu açıdan tek başına yeterli değildir.

Biz genelde normlardan bahsederken olumlu anlamda düşünürüz normları. Peki, ya bizim normlarımız gayri ahlaki değerler üzerine inşa edilmişse?

Bugünkü İsrail devleti ile dünyanın her tarafındaki ırkçılar, fanatikler, bağnazlar vb. aynı gayrı ahlaki temellere yaslanarak vahşetlerini-hukuksuzluklarını-ayıplarını makul göstermeye çalışıyor.

Trump, orta halli Amerikalıların gelecek kaygılarını kullanarak göçmen düşmanlığı yaparken bizde de benzer şekillerde geçmişe dayanan korkularımız üzerinden toplumun fay hatları ile oynamayı siyaset sananlarımız var.

Halbuki gerçek hayatın konusu bunlar değil. Hedefi şaşırdığımız için komşumuzun dilinden, inancından, kazancından vs.den rahatsızlık duyabiliyor, birilerine yapılan haksızlıklar umurumuzda olmuyor, alacağını alamadığı için isyan eden bir vatandaş aynı şirketin maaşlı elemanlarınca öldüresiye dövülebiliyor, lise çağına gelmemiş çocuklar pazar yerinde gözlerini kırpmadan bir çocuğu defalarca bıçaklayabiliyor, kadın ya da erkek fark etmeksizin sokak ortasında şiddete uğrayabiliyor, devletin verdiği yetki ile birileri birilerinin ekmeğine mani olabiliyor… ve işin sonunda da bunları yapanların hepsinin kendilerince makul sebepleri olabiliyor!...

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
8 Yorum