Biraz daha dikkat ve özen
Türkiye çok büyük bir badire atlattı ve bu badirenin arkasından ciddi önlemlerin alınması kaçınılmaz. Ancak bu önlemleri alırken anayasaya ve altına imza attığımız uluslararası hukuk metinlerinin garanti altına aldığı temel hak ve özgürlüklere ve hukukun temel ilkelerine azami özen gösterilmesi de şart.
Hukuk delille işler. Bu nedenle ‘suç tanımı’ açık ve net olmalı, kişilerin suçla ya da suç örgütleri ile olan organik bağları da delillerle ortaya konularak zanla hareket edilmemeli çünkü zan hukuken delil sayılamaz. Yine kişilerin bazı konulardaki sempatileri hoşumuza gitmese de –ahlâken sorunlu olsa da-suç sayılamaz, sempatizanlığı suç saydığımızda dışarda insan kalmaz.
Örneğin Ankara’daki Barış Mitingi’ne katılanları herkesi terör sempatizanı olarak damgalar ve aralarında varsa kamu görevlilerini açığa almaya kalkarsak tersinden bu mitingdeki patlamadan duyduğu mutluluğu gizlemeyenleri de DAEŞ sempatizanı olarak açığa almamız icap eder. Böyle bir anlayışla ülkemize Patagonya’dan memur gelmeyeceğine göre çalıştıracak memur da bulamayacağımız çok açık.
Bunun için darbe sonrası kamuda dalga dalga gelen açığa almaların toplumda uzun vadede yaratacağı tahribat konusunda yetkililerin daha duyarlı olması gerekiyor. Büyük bir badireyi atlatalım derken istemeden daha büyük sorunlara yol açılabilir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yetkilileri “Adam alma yarışına girmeyin, kurunun yanında yaş yanmasın, adaletli olun” uyarılarına rağmen sürecin Ergenekonvari sürdürülmesi ve toplumda ‘acaba yarın sıra kime gelecek’ endişesi yaratılması 15 Temmuz ruhunun yara almasından başka bir işe yaramayacaktır.
Devletin suça karşı tedbir alması elbette görevidir ancak belirttiğimiz gibi izlenecek yol açık ve net olmalı, şüpheye yer bırakmamalı. Tüm uyarılara rağmen mağdur sayısı her geçen gün artıyorsa, bunun sebepleri üzerinde de düşünülmesi ve müsebbiplerinin araştırılması şarttır. Vesayetçi ve statükocularla mücadele ediyoruz derken devlet içinde FETÖ/PDY yapılanmasına yol açıldığı unutulmamalı ve bu kez de bir başka X’ci ya da Y’ci çetenin başımıza musallat olmasına izin verilmemeli, haklı bir dava bu şekilde boşa düşürülmemelidir.
Bu nedenle hükümetin bu salaş gidişe bir dur demesi ve bir takım odakların üzerimizde gizli operasyonlar yapmasına izin verilmemelidir. Söylenecek çok söz var ama kısa keserek son dalga ile görevden alınanlardan birisinin ve belki de sayısız kişinin benzer hikâyesini sizlerle paylaşmak ve terörün kökünü kurutalım derken farkında olmadan teröre yatırım yapmamak konusunda yetkilileri uyarmak istiyorum.
K.Ç. 10 çocuklu Muş’lu Kürt bir ailenin en büyük çocuğu. Babası 90’lı yılların karanlık günlerinde eş dost ve akrabalarından pek çok kişiyi teröre kurban verince çocuklarını bu beladan uzak tutabilmek umuduyla batıya göç etmiş. K.Ç. zor şartlarda üniversiteyi bitirdikten sonra yıllarca öğretmen olabilmek için sıra beklemiş. Bu arada ücretli öğretmenlikten ameleliğe, pastanecilikten dershaneciliğe kadar birçok işte çalışmış. Bu arada bir Türk’le evlenmiş. Son bir umut polislik sınavlarına da girmiş ama kazanmasına rağmen güvenlik soruşturmasını, akraba çevresinden bazılarının profili nedeniyle geçemediği için polis olamamış. Ve bugün daha iki yıl önce atanabilen K.Ç.’yi sendikasının aldığı –yasal olarak suç sayılmayan- eylem kararlarına uyduğu ve kökeni dolayısıyla sahip olduğu bazı hassasiyetleri dolayısıyla açığa alıyoruz.
Basit bir soru sormak istiyorum. Biz, K.Ç. vb. bu ülkenin bir parçası olarak yaşamak için mücadele eden, fiilen herhangi bir suça iştirak etmemiş insanları sırf hoşumuza gitmeyen hassasiyet veya eylemleri nedeniyle görevden almaya kalkar ve yaşama alanı bırakmazsak bu işin sonu nereye varır?
Toptancılık ve niyet okuma ile mazlum duruma düşüreceğimiz insanların vebalini de düşünmemiz ve adalet için daha dikkatli olmamız gerekiyor çünkü yarın adalete bizim de ihtiyacımız olabilir.