Bizden Irkçı olmaz mı?

Türkiye’nin gerçek yüzü çoğu kez üçüncü sayfa haberlerinde görülür.

Siyasetteki çürümeyi –aslında bu süreklilik arz eden bir marazdır- buralardan ayırmamak gerek. Yıllar önce taht kavgaları üzerine yapılan bir tartışma sırasında bu duruma, sanki bir tek bize mahsusmuş gibi itiraz eden bir arkadaşa hocamız; “Evladım bu topraklarda insanlar bırak devleti babalarından kalan bir kırık saban için birbirini öldürür! Sen bilmiyor musun?” diye kükremişti.

Mesela kamudaki yolsuzluktan şikayet eden güzelim yurdum insanı çoğu kez bu yolsuzluğa karşı olduğundan değil de bunu kendisi ya da bir yakını yapamadığı için şikayetçidir.

Yıllar önce Anadolu’nun güzel ve şirin bir şehrinde dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile ön plana çıkan belediye başkanı hakkında partililerinden duyduğum eleştiriler beni şok etmişti.

Anladığım kadarı ile Belediye başkanı Parti Genel Başkanının talebi üzerine aday gösterilmiş ve seçilmişti. Belediye başkanı da geride kalan üç yıllık icraatı ile halkın genelinde büyük bir teveccüh kazansa da partidaşlarınca hiç sevilmiyordu. Peki, gerekçe ne idi?

Dinlediğim arkadaşlar başkanın tüm olumlu özelliklerini kabul etmekle birlikte son tahlilde eleştirileri ihaleler ve işe almalar konusundaki tavrında düğümleniyordu. Başkan gerek ihaleler ve gerekse işe alımlarda önceliği liyakat, haketmek ve kamu yararı gibi kıstaslarla yaptığı, parti teşkilatının istediği kişileri sırf partili oldukları için işe almadığı ve ihaleleri de sırf yandaş diye dağıtmadığı için kızıyorlardı.

“Ne var bunda? Başkanınızla övünmeniz gerek!” dediğimdeki bakışları görmenizi isterdim. 2 sene sonraki seçimlerde tüm parti teşkilatı birleşip başkanının yeniden aday olmasını önlediklerini uzaktan öğrenmiştim. Daha sonraki bir ziyaretim sırasında sabık başkan için yakın çevresinin dahi “İşe yaramaz adamdı, bir akrabasını bile zengin etmedi!” diye arkasından konuştuklarını duymak beni hiç de şaşırtmamıştı.

Türkiye üçüncü sayfadır demiştim ya bu nedenle –sık sık vurgulamayı bir borç bilirim- Refik Halit Karay’ın Memleket Hikayeleri benim için bir başucu kitabı gibidir. Özellikle Yatık Emine hikayesi bir çok yönden toplumumuzun içinde bulunduğu ahlaki yoksunluğu en iyi açık eden eserlerden biridir. Elbette tüm toplumdan evliya olmasını bekleyemeyiz ama genel ortak bir ahlaki nosyonumuzun olması gerekmez mi?

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi rakip partiler için rahatlıkla “Bunlar hırsız!” demeyi bilirken; kapalı kapılar ardında ya da bazen de açıkça “Hırsız ama bizim hırsız!” yüzsüzlüğünün yapılabildiği bir ülkede temel hak ve özgürlükler konusunda doğru düzgün bir hassasiyetin gelişmesini bekleyebilir misiniz?

Türkiye yaprak gibi sürekli rüzgara göre savruluyor. Tavır alışlarımız tepelerdeki havaya bağlı, ilkelerin yerleşemediği bir ahlak anlayışı söz konusu. Ama bir de kökleşmiş hastalıklarımız var.

Mesela tutturmuşuz bir “Bizde ırkçılık yoktur!” masalı. Sicili bu tür davalarla dolu olan ve İngiltere’den bu yüzden ayrılmak zorunda kalan bir futbolcunun aslında gündelik hayatta ne kadar iyi ve yardımsever olduğunu anlatmakla mesai harcayan birçok köşe yazarımız var bu ülkede.

Halbuki gerçek hayatta gördüğümüz pek çok seri katil gündelik hayatlarında çevrelerince çok iyi insanlar olarak tanınır: İyi bir baba/anne, arkadaş, komşu, mesai arkadaşı vb.

Hele Türkiye’de bu çok daha karmakarışıktır. Gündelik hayatında hiçbir şekilde karınca bile incitmeyen, düşmanına bile merhametle yaklaşabilecek nice insanımız işin içine siyaset, mezhep vb. konular girdiğinde birden bire tanınmaz hale gelebilmektedir.

Koskoca bir partinin önde gelen isimlerinden birisinin çıkıp, Suriyeliler konusunda hükümeti birçok şekilde eleştirilebilecekken, bize çok da tanıdık gelen bir dille yaptığı açıklamaları başka nasıl açıklayabiliriz ki?

“Bir Suriyeli kadın, ortalama 5,3 çocuk doğuruyor. Eğer ilkokul ve altıysa eğitim seviyesi 5,8’e çıkıyor, üniversite ise 4.1’e düşüyor. Türk kadınlarında bu oran 2 yani Suriyelinin nüfus artış hızı yüzde 100’den daha fazla. Çok değil 20 sen sonra sadece kayıtlı olanlara vatandaşlık verilirse 11.5 milyon Suriyeli olacak. Eğer 5.3 milyona verilirse o zaman 15.3 milyon Suriyeli olacak” diyebiliyor.

Yukarıdaki alıntıdaki Suriyeli kelimelerini Kürt’le değiştirin ve bir daha okuyun.

Siz ırkçı ve faşist bir dil kullanıyorsunuz desek, eminim olmadıklarını ve memleketi bizden daha çok sevdiklerini ve bizim gibilerin de dış güçlerin işbirlikçisi olduğumuzu dahi söyleyeceklerdir.

Sorarlarsa bizde ırkçılık yok diyelim!

Hırsızı bile bizden olsun diyebilen bir toplumda hiç ırkçı çıkar mı?

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum