Çözüm üretemeyen siyaset

Politika-siyaset niye yapılır? Herhalde halkın sorunlarını çözmek için diyenler çoğunluktadır. Türkiye’de gerçek manada ideolojik partiler olmadığı için muhtemelen siyasete atılan pek çok figür aslında bir şekilde kendisini direkt ilgilendiren konulardaki birtakım çıkarları gerçekleştirebilmek için bu işe giriyor ve bence bunda da çok ayıplanacak bir durum yok.
 
Ülkemizdeki başarılı politikacılar-siyasetçiler genelde kendi çıkarlarını genelin çıkarları eşliğinde sunmayı bilenlerdir. Yani bir kazan-kazan durumu. Siyaset toplumun farklı kesimlerinin çıkarlarının peyderpey karşılanması üzerine yürür zaten.

Bencilce herkes sadece kendi kişisel ve grupsal çıkarları peşinde koşuyorsa orada yaşanan bir kaos ortamıdır ve söz konusu olan da sağlıksız bir toplumdur.

Agah Aydın hocamız twitirdaki bir paylaşımında şu tespiti yapıyor:

“İnsanlar akademide ezberlediği ama anlayıp deneyimlemediği bilgilerle kitap yazmasaydı bugün eğitim daha kolay, hayat daha zevkli olacaktı. Narsisizm çağı’nın dramı bindiği dala garezinin olmasından gelir. Hepimiz yazar, hepimiz sahnede olursak bizi kim seyredecek? Politikacılar toplumun sorunlarına çözüm üretmekten, gazeteciler gerçeğe ellerinde kalmamış bir mal kadar uzaksa doktorlar, esnaflar, yazarlar, akademisyenler de aynı oranda kirlenmiş demektir. Bireyin ailesi, ailenin ailesi olarak toplum da bir bütün olarak çürümüş demektir.”

Politikadan devam edecek olursak; daha öncede çok kez yazdığım gibi bazı konuların gizli ajandası olamaz, olmamalı. Milli Savunma ve güvenlik, eğitim, sağlık ve en önemlisi temel insan hakları vb. konularda partilerin ve sivil her türlü oluşumun en azından prensipte uzlaştıkları birtakım ilkelerin olması gerekir. Ama bizde maalesef özellikle bu konularda çok daha büyük bir bölünme var.

Tüm Türkiye’yi kucaklayacağız diyen ama her kesimin aslında kendi mahallesine sımsıkı sarıldığı bir Türkiye manzarası. Mahallesinden kovulmayı göze alıp yazıp çizebilen çok az…

***

Pandemi sürecini çok iyi götürüyoruz diye övünürken, son birkaç haftadır yaşanan pek çok olay eski Yunan Tragedyalarını andırıyor. Önce salgınla ilgili sayısal veriler konusunda Türkiye birbirine girdi. Öyle ki havada her türlü hakaret uçuştu. Sonra birbiri peşine gelen açıklamalar bu işi gönülden sahiplenen insanları dahi özür diletecek bir noktaya getirdi.

Tüm bunların arasında sudan çıkmış balık konumunda bir de Millî Eğitim Bakanlığımız var. A planı, B planı, C planı var derken hemen her gün bir sürprizle karşılaşıyoruz.

Eba’da canlı dersini vermek için bir tepeye tırmanan öğretmen kalp krizi geçirip, başka bir yerde bu canlı derslere katılabilmek için komşusundan internet çekmek isterken çatıdan düşüp hayatını kaybeden öğrenci… Çocukları okusun diye elinde avcundaki ile üç çocuğuna akıllı telefon alan ama köyüne internet hizmeti ulaştırılamayan baba…

Yaşanan plansızlığın bizi getirdiği noktayı, bir veli Facebook paylaşımında çok güzel özetliyor:

“Okullar açılmayacak” dediler çocuklara bakıcı bulduk. Biraz sonra “açılmayacak ama online ders olacak” dediler çocuklara bilgisayar-tablet-telefon aldık. Biraz daha sonra “bazısına okullar açılacak, bazısına açılmayacak birini-ikisini evde bırak, diğer çocuğu iki gün okula getir” dediler, bakıcı ve tabletlerin üzerine servisçi bulduk. “dersler aynen devam edecek” dediler, etüt bulduk, etüde git gel için ayrı servis bulduk. “okullar açılmayacaktı ama ikinci safhaya geçtik, bazıları için daha açılacak” dediler. Hiçbir şey bulamadık çünkü beyinle beraber cüzdan, sinirler vs. her şey yandı. Çocuklar heba olduğuyla kaldı... Şu an işten ayrılıp tüm mesaimi çocuklara versem, iki çocuğun canlı ders, iki gün git gel okul, ev ödevleri, etüt gibi günlük rutinine tek başıma yetişemeyecek durumdayken çocuk sayısının ikiden fazla olduğu evlerde neler olduğunu düşünmemeye çalışıyorum. Bunların hiçbirini yapmayıp kendimizi koronaya teslim etseydik, o mikrop bile daha fazla sağlam bünye bırakırdı geriye diye düşünmekteyim. Salgının başında korona pozitiflerin sokağa çıkıp maskesizlerin üzerine öksürmesi gibi yaptırım düşüncelerim vardı. Şu an Milli Eğitimden başlayarak tüm bakanlıklara öksürsünler diye düşünmeye başladım. Hepimizi telef eden bu kurumlar sorumluluk alıp hesap vermeyeceklerse korona adaleti işlesin dimi...”

Politika halkın sorunlarını da çözmek için yapılır değil mi? Burada dönüp muhalefete de bir çift söz söylemek lazım. Mansur Yavaş’ın Ankara’da yapmaya çalıştığını diğer muhalif belediyeler neden kendi bölgelerinde yapmazlar ki? Örneğin parklar, sahiller vb. yerlerdeki gibi ücretsiz internet hizmeti sunmak çok mu zor yoksul mahallere…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum