Depremin getirdikleri kader mi yoksa başka bir şey mi?

Kader ile aramıza doğru bir çizgi koyamadığımızda yaşanan ve yaşanacak pek çok şey de kaçınılmaz olarak hayatlarımızda sürekli olarak tekrarlanacaktır. Bugünlerde daha çok miskinlikle özdeşleştirilen tasavvufi yaşam, geçmişte insanların kulaklarına başka şeyler fısıldıyordu. Kaderin bir nevi insanın ihtiyarı ile gerçekleşeceğini, takdirin ise Allah’a ait olduğunu hatırlatıyordu. İnsan içinde bulunduğu dünyanın şartları ile çevrili olsa da bu dünyanın dayatmalarına karşı durabilir, kendi yolunu çizme iradesi gösterebilirdi. 

Çalışkan bir öğrenci ile tembel bir öğrenci arasındaki farkın bugünkü eğitim sisteminde büyük oranda kalktığını defalarca yazdım. Bizim zamanımızda da tembel öğrenciler vardı ve bu öğrenciler kendi yollarını erkenden çizmişlerdi. Ve kendi yollarını erkenden çizmek zorunda kaldıkları için kader(!) de onları başka yerlere sürüklemişti. Sürükledi derken kötü manada söylemiyorum. Maddi imkanlar bir gösterge ise bugün pek çok arkadaşımın yaşam standardı benden çok çok daha iyi. Okumak dışındaki ilgi ve yetenekleri onlara çok farklı kapılar açtı ve onlar da kendilerine açılan bu kapılardan yürüyüp gittiler. 

Yıllar önce dizinin dibinde ilk tedrisatımı aldığım merhum Kamber Dedemden dinlediğim çok güzel bir kıssa geldi hemen aklıma. 

Bir gün, Musa Peygamber Allah ile konuşmak için Tur dağına doğru yola çıkar. Yol üstünde iki çiftçi ile karşılaşır ve onlarla sohbet eder. Çiftçilerden biri Müslüman diğeri ise kafirdir. Havadan sudan konuştuktan sonra Musa Peygamber tarlalarından beklentilerini sorar. Müslüman çiftçi “Allah büyüktür, elbette benim mahsulüm bol olacak” der, kafir olan ise hiç Allah’ı aklına bile getirmeden “Ben tarlamın altını üstüne getirdim, gübresini attım, çapasını yaptım tabii ki de benim mahsulüm bol olacak” demiş. Musa peygamber ayrılıp Tur dağına vardığında Allah-u Teala kendisine sorar “Ya Musa yolda ne gördün ne işittin?” Musa Peygamberde olanları anlatır. Allah kendisine “Ya Musa sence kim haklı?” diye sorunca Musa peygamber hemen cevap vermez düşünür, taşınır ve “Her halde sana iman eden Müslüman kulun haklı!” der. Allah-u Teala “Bilemedin ya Musa” der, “Sen bilmez misin ki ben kuluma zulmetmem, çalışma ve mesaisinin karşılığını veririm. Müslüman kulum üstüne düşeni yapmadı, tarlasına gereken özeni göstermedi, kafir olan ise beni hiç aklına getirmedi ama tarlası için yapılması gereken ne varsa yaptı. İkisi de emeklerinin karşılığı kadarını alacaklar” buyurur. 

Bu kıssayı her hatırlayışımda aklıma öğrencilik günlerim gelir. Ne zaman bir sınava az çalışmışsam dilimden duanın hiç eksik olmadığını ve bol bol Allahtan yardım istediğimi hatırlarım. Halbuki bir sınava yeterince çalışmışsam “Allah’ım emeklerimi zayetme!” diye kısa bir dua ederdim. Çok şükür ne kadar emek harcamışsam o kadar da karşılığını almışımdır. 

Hayat da biraz böyle işte, ne ekiyorsak ardımız sıra o geliyor. 

Herkesin üstünde bir tayin edici var ama bu tayin edici de öyle keyfe keder bizlere muamele etmiyor. Halk tabiri ile söyleyecek olursak elin Japon’u Allah’a inanmıyor amma yaptığı binayı dört dörtlük kuralına göre inşa ettiği için bizim İzmir’de yaşadığımız depremin benzerlerini ve daha şiddetlilerini her zaman yaşamasına rağmen hiç istifini bozmadan sarsıntının bitmesini bekleyip yine işine devam ediyor. 

Ne hazindir ki Allah’a iman ettiğini söyleyen bizler ise Musa Peygambere konuşan Müslüman gibi her şeyimizi Allah’a emanet edip yan gelip yatıyor sonra da orta şiddette bir depremle karşılaştı mı ocaklarımıza onlarca ateş düşüyor. 

Yıllardır ‘Büyük İstanbul Depremi’ni konuşup ve yazıyoruz. 99 depremlerinin üzerinden 20 yıldan fazla bir süre geçti ve biz hala almamız gereken önlemlerin yarısını bile almış değiliz. Yurdumuzun neredeyse %80’i deprem fay hatları üzerinde ve her depremden sonra benzeri serzenişlere devam etmekten başka bir şey yapmıyoruz. Sadece İstanbul’daki çürük bina stokunun ne denli büyük olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. 

Bakalım bu son uyarı bize kâr edecek mi yoksa geçmişte olduğu gibi yine iki gün sonra unutacak mıyız? 

Allah’ın üzerimize yazdığı kader aslında çok açık; İnsanlar ve toplumlar hallerini değiştirmedikçe O da kaderlerini değiştirmeyecek. Kendisini “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun ya Ömer!” diye azarlayan sahabeye Hz. Ömer ne demişti “Evet, Allah’ın bir kaderin bir başka kaderine kaçıyorum.” 

İzmir depreminde hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet, yakınlarına sabır dilerken bizlere de basiret ihsan etmesini diliyorum. 

 

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum