EBA’yı doğru kullanıyor muyuz?
Tuhaf bir milletiz vesselam.
Bir şeylerin olması gerektiği gibi olabilmesi için ya zor gerekiyor ya da cebimizin yanması. En basiti Türkiye genelinde trafikte pek çok ışıklı noktada insanımız kırmızı ya da yeşili umursamıyor, ta ki oraya EDS (Elektronik Denetleme Sistemi) takılana kadar. Keza hız sınırları için de öyle.
Ülkemizde pek çok vergi mükellefi vergi ödememeyi bir alışkanlık haline getirmiş durumda çünkü sık sık vergi affı çıkıyor. Daha kötüsü ülkemiz adi suçlular için de bir cennet, “vatandaşa karşı işlenen suçu ancak vatandaş affeder” deyip yine af çıkarıyoruz; olan namuslu vatandaşa oluyor.
Yıllardır eğitimle ilgili yazıp çiziyorum. Hep birlikte birbirimizi kandırdığımız bir sistem icat etmişiz, geçinip gidiyoruz.
Kabul etmek istemesek de okullarımız arasında ilkokuldan liseye uzanan bir kast sistemi var. İlkokul ve ortaokullarımız bulundukları mahallelerin sosyo-ekonomik şartlarına göre şekillenirken liselerimiz de LGS ile ayrışıyor. Son 30 yılın en adil sistemi TEOG’u kaldırarak kast sisteminin ekmeğine yağ sürdük.
Pandemi sürecinin eğitim için büyük bir fırsat olduğunu defaatle söylememize rağmen ufukta henüz bir ışık yok.
EBA üzerinden canlı dersler ve pek çok farklı yolla eğitim-öğretim faaliyetleri sürdürülmeye çalışılıyor. İlkokul kademesinde nispeten imkanlar dahilinde katılım yüksek iken, kademe arttıkça öğrenci ilgisi de ona göre düşüyor.
Bu bilinmeyen bir durum değil ama il ve ilçe M. E. Müdürlükleri taciz düzeyinde bir ısrar ile okulları ve öğretmenleri sıkıştırarak katılımı rakamsal olarak en üst seviyeye çıkarma derdinde. Halbuki sayısal verilere duyulan aşkın gerçekte hiçbir somut değerinin olmadığını herkes biliyor.
EBA canlı ders katılımında A şehrinin birinci sırada olmasının B şehrinin ise son sırada olmasının eğitimin kalitesi ile doğrudan bir ilişkisi yok. Tüm il ve ilçeler aynı oranı yakaladığında ne değişecek?
Kurulu düzen içinde öğrenci-insan davranışlarımızın mahiyetinin aynılığını, kırmızı ışıktaki gibi öğrencilerimizin de büyük kısmının sadece EDS’lere ve zorunluluğa baktığını görmezden gelince sorunlar hallolmuş olmuyor. Onlarda büyüklerinin aynası.
İşin asıl komik tarafı öğrencilerden -çok büyük bir kısmının- yüz yüze iken bile umursamadıkları dersleri uzaktan eğitimde umursamalarını bekliyoruz…
Çocuklar bizi taklit ediyor. Dahası, öğrencilerin çoğu itiraf edemese de şunun çok iyi farkında; bu derslerden alacağı çok fazla bir şey yok çünkü içten içe kapasitesini biliyor ve gittiği okul itibariyle birileri ile yarışamayacağını MEB bilmiyor numarası yapsa da anne-baba bilmezden gelse de kendisi fazlası ile farkında.
Geçen hafta yazdım, bugün için mevcut hali ile eğitim programlarının içeriğinin pek çok yönden lüzumsuz olduğunu pandemi süreci hepimize gösterdi. Temel dersler dışında öğrencilerimizi geleceğe hazırlayacak sertifika programlarının hazırlanması ve eğitimin okul dışına kısmen çıkması şart. Temel dersler dışında ortaokul ve liselerden mezuniyet için bir takım sertifikalar –ama ciddi sınavlardan geçilen- şart olmalı.
Mesela yüzme bilmeden ortaokuldan, ilkyardım bilmeden liseden mezun olunamamalı. Bilgisayar programcılığı, yazılım, kodlama vb. birçok beceri bu şekilde sertifika programlarına bağlanabilir. Spor yapmayı değil seyretmeyi seven bir toplumuz. Öğrencilerimiz için beceri ve yeteneklerine göre en az bir dalda lisanslı sporculuk zorunluluğu getirebiliriz. Belki böylece sadece sporu seyreden bir toplum olmaktan çıkabiliriz. Müzik için de bu geçerli; hemen hiçbir enstrümanı çalamadan bir ömür geçiren bir toplumuz.
Düşünsenize kast sisteminin en tepesindeki okullarda okuyan pek çok gencimiz üniversite sıralarına kadar ne spor ne resim ne de herhangi bir müzik aleti ile mesai harcamadan geliyor. Önlerine konulan tek başarı skalası kaç matematik, fizik, kimya, Türkçe, tarih vs. neti yaptıkları.
Sonrada hep birlikte ortaya çıkan insan tipine ah vah ediyor, kültürel hegemonyalardan bahsediyoruz. Kastın altında ise durum daha fena çünkü bu kez de milyonlarca asgari ücretli modern köle üretiyoruz. Piyasa şartları içinde ne kendi yeteneklerinin farkında ne de kendilerini farklı kılacak bir artıya sahip olabiliyorlar. Dahası yalancı bir değerlilik hali içinde önlerine çıkan hiçbir işi beğenmez oluyorlar. Sonuç milyonların memur olmak için can attığı bir ülke…
EBA’ya giriş demiştik yine savrulduk gittik!