Eğitimde yüzde 90’ı yüzde 10’a mı feda edeceğiz?

Eğitimle ilgili ne zaman yazsam, bir kesim –sağcı solcu fark etmiyor- hemen devletin herkese eşit eğitim-öğretim imkânı sunması gerektiği itirazı ile “Ne yani öğrencilerin gerisini harcayalım mı?” diyor. Bırakın eğitimi, hayatın hemen hiçbir alanında eşit imkanlar sunamazken biz eğitimde eşitlik sevdasına düşmüş durumdayız. Üstelik de bu zorunlu eğitim uygulamasının Fransız İhtilali sonrası üretilen ulus devlet projesinin bir dayatması olduğunu, Sanayi Devrimi ile fabrikalarda çalışacak işçi sınıfını üniform bir hale sokmak için yaygınlaştırıldığını bilmiyoruz.

***

Araya bir not: Sayın Ziya Selçuk da geçenlerde öğretmenler için önlük tasarımları ile karşımıza çıktı. Eğitimde reforma çok güzel bir yerden başladık desem doğru olur herhalde. Özgürlüğün fazlasının zarar olduğuna inanılan bu topraklarda insanlarımızı üniform hale getirmekte bir sakınca yok zaten. Kendimiz hariç herkesin bu çerçeveye girmesinde bir sakınca yok zaten.

Geçenlerde, kızıma okuduğum İngilizce bir diyalogda bize ters bir bölüm vardı. Gece yarısı Londra’da misafir oldukları eve dönen Ahmet Bey sokaklarda kimse olmamasına rağmen kırmızı ışıkta duran taksi şoförüne neden durduğunu sorar, şoför de: “Biliyorum efendim fakat kırmızı ışık görünce durmak mecburiyetindeyim. Kural-kanun budur. Trafik polisinin olmadığı yerde trafik polisi benim.” diye cevap verir.

Zihin dünyalarımızın ne denli farklı çalıştığını anlayabilmek bile bizim için çok zor. Biz şekille şemalle yıllarını boşa harcamış bir millet olarak elbette ki bu ayrımı anlayamayacağız. Sonra da Batı’nın ahlaksızlığını aldık diye birbirimize vaazlar vereceğiz.

***

Konumuza dönersek; bunu savunanların büyük bir kısmının çoluk çocuğu ya özel okullarda okuyor ya da zaten semt itibariyle yaşadıkları yerlerin en iyi okullarına gidiyor ve zannediyorlar ki(!) tüm okullar böyle. Hemen hemen her ilimiz ve ilçemizde az ya da çok özel okullarla yarışabilecek hatta onlardan çok daha başarılı okullarımız var. Ancak bu başarı küçük ve mutlu bir azınlığa hitap ediyor. Ve bu okullardaki çocuklar zaten hayata diğerlerine göre 5 değil belki de 10-0 önde başlıyor.

Yıllar önce bir hocamız ülkemizin ünlü ve saygın entelektüellerinden birisinden bahsederken şöyle bir cümle kurmuştu: “A’nın babası ülkemizin ilk doktorlarından annesi bir ressam, üvey babası çok önemli bir diplomat, amcası sosyal bilimci, dayısı Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri ve gözünü açtığı günden beri Türkiye’nin en elit kesiminden insanların katıldığı ev partileri onun oyun alanı olmuş. Elbette ki biraz da zeka ile A’nın A olmaktan başka bir şansı yoktu! Peki ya biz?” demişti.

Kaderimizi çizmek bir yere kadar elimizde ancak gidebileceğimiz yolların çoğu bizim için zaten çok önceden çizilmiş. Madem böyle neden milyonlarca gencimizi aslında kendilerine hiçbir faydası olmayacak sadece asker gibi hizaya sokmaktan başka bir işe yaramayan ve hayata da hazırlamayan bir cenderenin içine hapsediyoruz ki?

Geçmişte çeşitli sebeplerle pek çok genç okula devam edemiyordu ama bu gençlerimiz bir şekilde iş ve meslek sahibi olabiliyordu. Bugün ise en büyük problemimiz çocuklarımızın becerilerini geliştirebilecekleri en verimli zamanlarının boşa harcanmasıdır. Liselerimizde doğru düzgün matematik sorusu çözemeyen ama çeşitli becerileri gelişmiş ve gelişebilecek birçok gencimiz var. Ancak bizim onların bu yeteneklerini bulup ortaya çıkaracak bir okul anlayışımız yok.

Milyonlarca çocuğun önüne tek hedef olarak üniversiteyi koyuyoruz ama orada da eğitim seviyesi liseden farksız.

Akademisyen bir arkadaş durumu yarı mizahi bir dille şöyle anlatmıştı: “Arkadaşlara diyorum ki öğrencileri karşınıza almayın, başkaları geçirtmesin siz geçirin ki rektör ya da dekanın sizi aramasına mahal bırakmayın. Nasıl olsa bir şekilde size bu gençler mezun ettirilecek. Öğrencilere “Babam, dayım vs. hocaya sıkıyı verince geçirdi beni…” dedirtmeyin. Mademki tepedekiler öyle istiyor bari nam sizin olsun!”

Efendiler, o çok düşündüğünüz %90 var ya, hani harcayalım mı dediğiniz, işte o çocuklar zaten bu sistemde %10’a kurban gitmekte.

12 yıl zorunlu eğitim bu hali ile milyonlarca genci kölelik düzenine kurban vermek demektir. Biran önce ‘AB ya da BM böyle diyor’u bir kenara bırakıp, “bizim bin yıllık geleneğimiz çıraklık sistemini nasıl çağa uydururuz”u düşünmemiz şart. Aksi takdirde mesleksiz ve niteliksiz yığınlarla dolu bir nesil bizi bekliyor olacak.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum