Ergen toplumda eleştiri-öz eleştirinin yerini küfür ve hakaret alır

Ergenlik sürecini tamamlayamamış toplumların genel hastalığı sanırım iş ile şahsiyeti birbirinden ayıramamak olmalı.

Eril ya da dişil karakter henüz oturmadığı ve de Baba-Anne figüründen yeterince kopulamadığı için herhangi bir işe yönelik eleştiriler direkt şahsiyetle özdeşleştirilir.

Mesela öğretmen derste bir öğrenciye kağıdının kötü olduğunu söylediği zaman öğrencinin düşündüğü ile 40 yaşındaki çalışana patronunun bu iş olmamış dediği zaman gösterdiği içsel tepki hemen hemen neredeyse aynıdır. Bunun tersi de doğru ve sorunu ast-üst ilişkisi dışında da okuyabilirsiniz.

Siyasi olsun olmasın bizdeki tüm liderler de kendilerini yanılmazlık perdesinin arkasına gizler. Bu nedenle de sık sık “efendim bizde eleştiri kültürü yok!” minvali serzenişler sadece birer sayıklamadan ibarettir.

Yoksa kimse gerçek manada bir eleştiri istemez; asıl istenen başkalarını en acımasız şekilde, kıyasıya eleştirebilme ve mutlak itaat beklentisidir.

Bu nedenle dilimizdeki küfür haznesinin genişliğinin en büyük müsebbiplerinden biri de bu bizim ergen hallerimiz olmalı. Kabul etmesek de duygularımızı çoğu kez sin-kaf’lı cümlelerle açığa vuruyoruz. Başkaları yaptığı zaman “ama çok ayıp oluyor!” demek de yine bizim ergen oluşumuzdan yoksa bu dile karşı olduğumuzdan değil çoğu kez.

Bizdeki küfür kültürü üzerine birçok tez yazılmalı. Meselâ neden bu kadar çok argo ve küfür içerikli deyimimiz var? Neden Türkçemizdeki hemen her fiil bir şekilde rahatlıkla küfür olarak kullanılabiliyor?

Bir de rahmetli Toktamış Ateş gibi muhatabına hiç sin-kaflı cümle kurmadan ama kibar kibar ana avrat sövmekten beter konuşan tiplerimiz de var. Aslında o tipler de Türkçe’nin bu zenginliğini kullanarak düşüncelerini saldırgan eril bir dille ifade eder. Ve bu tiplere aynı şekilde cevap vermek gerçekten çok da kolay değildir.

Yıllar önce Türkiye’ye Türkçe öğrenmek için gelen akademisyen bir bayanın ülkesine döndükten sonra samimi olduğu bir hocasına yazdığı mektuba çok gülmüştüm. Hatırladığım kadarı ile mektupta hocasına “Türkçede cinsel anlam yüklenmeden kullanılmayan bir fiil var mı?” diyerek koca bir sayfa dolusu örnekler sıralıyordu.

***

Ergen bir toplum olmamız ve konuşma kültürümüzün yeterince gelişmemesi nedeniyle iç dünyamızda yaşadığımız duygu ve bunalımları açığa vurabilmek için küfür ve hakareti kullanıyoruz.

Dahası küfür bizde aynı zamanda samimi ilişkilerin de ayrılmaz bir parçası. Çocukluğumuzdan itibaren ‘eşşek sıpası’ diye sevilen, ‘Hadi bakalım amcana senin …” diye küfür söylettirilen, arkasından da kahkahalarla gülünen insanlarız.

Ama ne hikmetse bir ünlünün, bir hocanın ya da bir siyasinin samimi ortamda küfürlü konuştuğunu gördüğümüzde sanki hiç küfür etmeyen insanlarmışız gibi (hayatımda gerçekten küfür etmeyen iki insan gördüm, onlardan birinin en ağır lafı çok kızdığında ‘serseri’ demekti) ağzımız açık kalıyor.

***

Ergenlikten çıkamamış bir toplum olduğumuz için de hemen her işle ilgili eleştirilere anında karşı saldırı ile cevaplıyoruz. Üst siyasetin de bundan bir farkı yok. Orada belki açıkça küfür edemiyoruz (gerçi geçmişte meydanlarda birbirlerine en galiz şekilde hakaretler savurmuş birçok siyasimiz var) ama bu kez de küfür yerine ikame ettiğimiz suçlama cümleleri var. Hatta bunlar açık bir küfürden bile daha ağır etki yaratabiliyor çünkü ortalıkta bu sözlerden kendine vazife çıkaracak birçok (eli silahlı-sopalı) ergen var.

15 Temmuz hain darbe girişimi dilimize FETÖCÜ kelimesini kazandırdı ve şimdi ilgili ilgisiz hemen her konuda beğenmediğimiz muhataplarımıza “FETÖCÜLÜK” suçlaması yapabiliyoruz. Bunun bir de terör örgütü PKK versiyonları var. Sevmediğimiz, hoşlanmadığımız, siyaseten zarar vermek istediğimiz herhangi bir kişiye ilk yapılacak kötülük dil üzerinden “Bu adam-kadın FETÖCÜ-PKKSEVER” vb. ifadelerle saldırmak. Darbeci, hain, bölücü, gezici, gerici, dinci, yobaz vb. ifadeler artık eskisi kadar yeterli değil sanırım.

Biz büyük kavgamız içinde sürekli olarak “Ben senin cemaziyülevvelini bilirim …” diye kavga etmekten kafamızı kaldırıp da önümüze bakmaya fırsat bulamıyoruz. Şöyle bir durup ‘Ya bu adam-kadın bunu söylüyor da acaba neden söylüyor!’ diye kendimize gizlide olsa sorma ihtiyacı hissetmiyoruz.

İşimiz gücümüz kayıkçı kavgası; bu arada Avrupa’nın en ucuz(?) ülkesi olmuşuz umurumuzda değil. O kadar ki kime ucuz olduğumuzu dahi soracak dermanımız kalmamış…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum