HDP ile yan yana olmaktan korkmak!
Türkiye’nin merkez siyasetine egemen İttihatçı-Kemalist reflekslerin kadim problemlerimizin çözümünde hep ayak bağı olduğu bir gerçek. Ancak, tuhaf bir şekilde çok az kimse hariç kimsenin İttihatçılıkla arası iyi değil ama en uzak görünen, her gün Abdülhamit güzellemesi yapan çevreler dahi Türkiye’nin kadim problemlerine maalesef İttihatçı-Kemalist gözlüklerle bakıyor ve bunu da yadırgamıyor. Üstelik bu zihniyetten en çok çeken Kürtler ve Aleviler de aynı hastalıktan muzdarip.
Bu bakış açısına karşı açıkça kafa tutan ilk isim rahmetli Özal olmuştu. “Balık tutacağımıza gölü kurutalım” anlayışından uzaklaşıp, Kürt sorunun çözümü için ilk ciddi girişimde bulunmuştu. Aynı süreçte SSCB’nin dağılması sonrası Türk Dünyası ile de hızlıca entegrasyon girişiminde bulunmuş, ancak tüm çabaları bugün bile hala şüphe duyulan ani bir ölümle akamete uğramıştı.
İkinci isim ise Erdoğan oldu. Ak Parti ve Erdoğan’ın başlattığı Açılım Süreci ile Türkiye’nin Batısı ve Kuzeyi hemen hiç bilmediği ve geçmişte yaşananları da sadece Ertürk Yöntem tipi habercilikle çarpıtılmış bir şekilde öğrendiği pek çok acı gerçekle ilk kez yüzleşmişti. Kürt dendi mi öfke krizine giren pek çok muhafazakâr Erdoğan’ın açtığı kapıdan girmiş ve bölgede yaşayan halka karşı sempati duymaya başlamıştı.
O süreçte pek çok kişi HDP ile ya da uzantısı olduğu iddia edilen terör örgütü ile ilişki kurulmasını yadırgamamıştı. Çünkü barış için öyle ya da böyle tüm taraflarla ilişki kurulması gerekiyordu. O gün Erdoğan ve Ak Parti çok doğru bir tutum içinde iken CHP ve MHP İttihatçı-Kemalist reflekslerle süreci baltalamak için her yolu denemişti. Ak Parti tarafından defalarca çözümün bir parçası olması için öne sürülen HDP’de maalesef sürecin baltalayıcıları arasında yerini almış, o da İttihatçı-Kemalist reflekslerle Muhafazakâr dindar kitleyi karşısına alma hatasına düşmüştü.
***
Açılım sürecinin başlarında muhatap olarak içeride sadece HDP’nin muhatap alınmasının yanlış olduğunu yazılarımda yazmış ve HDP’li olmayan Kürtlerin de bu denklemde yer almaları, Kürtlerin illa HDP-Ak Parti ikileminde bırakılmaması gerektiğini yazmış ve ulaşabildiğim isimlere de izah etmeye çalışmıştım. Ancak, Ak Parti bu yönde bir tercihte bulunmayarak hareket alanını daralttı. Seçim kazanma stratejisinin uzun vadede Türkiye’ye verdiği zararlar o gün dikkate alınmadı ve maalesef bugün de kimse tarafından dikkate alınmıyor.
Bugünlerde Millet İttifakını oluşturan partilerin HDP ve Kürtler konusundaki ikirciliğinin kökleri ta o günlere kadar gidiyor.
Ak Parti bugünlerde CHP’nin diğer ikizi ile iş birliği içinde olduğu için Kürtler konusunda eli rahat değil ancak karşısındaki ittifak içinde bir rahatlık söz konusu değil. Ak Partinin MHP ile birlikte kullandığı aşırı milliyetçi dilin etkisi ile CHP, İYİ Parti ve hatta Saadet Partisi dahi HDP ve Kürtler konusunda rahatça konuşamıyor. CHP açıkça HDP ile yan yana gelmemek için her yolu deniyor. Halbuki bu süreçte muhalefetin net olması ve iktidar bloğunun saldırılarına karşı dik durabilmesi gerekiyor ki inandırıcı olabilsin.
HDP’nin açılım sürecinde ve Hendek sürecindeki günahları çok, ancak HDP ve HDP’li Kürtleri merkez siyasetin dışına itmenin ülkemizin hayrına olmayacağı da açık. CHP ve İYİ Parti bu süreçte dilini artık netleştirmek zorundadır. Yasal olarak tanınmış bir partiyle ilişki kur(a)mamak ve iktidar ne der korkusu ile hareketsiz kalmak ileride yine kaybetmeyi kabullenmek anlamına gelmektedir.
***
CHP’nin farkında olmadığı bir gerçeği de burada belirtmek gerekiyor. CHP’nin kemikleşmiş Kemalist kitlesinin özellikle Beyaz Türklerden oluşan kitlesi hızla MHP’lileşmektedir. Bu kitlenin CHP’nin normalleşmesinden hiç hazzetmediği de ortada. Bu nedenle CHP tercihlerini netleştirmek zorunda. Bugün CHP hala oyunu arttıramıyor ve yönünü değiştiremiyorsa bu kesimin parti içindeki yıkıcı gücünü koruyor olmasında yatmaktadır. CHP’nin gerçek manada bir Türkiye partisine dönüşmesi bu kesim ile arasına koyacağı mesafeye bağlıdır. CHP’nin iktidar olabilmesi için herkesten daha demokrat ve AB perspektifinde bir dil üretmek ve bunda da samimi olmak dışında bir çaresi yoktur.
***
Deva ve Gelecek Partilerine gelecek olursak, ikisinin de dünün Ak Partisini hatırlatmak yerine daha ilerici bir dil kullanması gerekiyor. Ak Parti nasıl demokrasi ve insan hakları söylemi ve AB perspektifinde toplumu kendine çekmişse muhalefet bloğunun da buna dayalı bir program üretmesi ve buna da halkı inandırması gerekiyor.
Kürtler konusunda ikircikli dilin sadece iktidara yarayacağı ise çok açık. Bu ortada iken neler olacak hep birlikte göreceğiz.