Kirliyken daha da kirlenen futbol!
Rıdvan Dilmen spor medyasını ateşe vermişken ben de biraz nostalji yapayım.
Bilirsiniz erkekler genelde iki konuda konuşmayı çok sever: futbol ve arabalar. 4 yıl meslek lisesinde motor bölümünde okumama rağmen hiçbir zaman araba tutkum olmadı. Halbuki bir otomobili sesinden tanıyacak kadar hasta arkadaşlarım vardı.
Ama o yıllarda futbol denince benim için akan sular dururdu. Beşiktaş’ın ve diğer büyük takımların maçlarına gidebilmek için okula yürüyerek gider gelir, yol parasını maç bileti için biriktirirdim. Biriktirdiğim para kale arkasına zor yeterdi. O yıllarda Anadolu takımları için 3 büyükler ile evlerinde oynadıkları maçlar en büyük gelir kaynağı olduğu için bilet fiyatları çok yüksek olurdu.
Buna rağmen benim gibi aç kalıp bu paraları vermeye gönüllü on binler, belki de yüzbinler vardı. Stattan içeri girdiğimde muzaffer bir komutan edası ile en üst kata çıkar ve duvardan içeri girmeye çalışan devasa kalabalığı izlerdim. Kulüpler çoğu kez stat kapasitesi üstünde bilet satar taraftarın içeri girip, giremediği ile de ilgilenmezlerdi. Gece ışıklandırmaları ilk yapıldığında bir maçta içeri giremediğim için direklerden birine tırmanmış ve kendimi stadın içine atmıştım. Şimdi düşünüyorum da ne büyük delilik…
Ama o zamanlar futbol gerçek bir tutku idi. TV yayınları çok azdı. Biz sıradan kullar dönen ayak oyunlarını da pek bilmezdik.
78 Dünya Kupası yıldızı Kempes’i abilerimizden dinlemiş, 82 Dünya kupasında Maradona’nın meşhur tekmesini görmüş, 86’da onunla kupayı kaldırıp, 90’da birlikte ağlamıştık. Neden bilmiyorum o yıllarda doğru düzgün izlemediğimiz Juventus’un kadrosunu tüm sokak çocukları ezbere biliyorduk; kalede Zoff, Tardelli, Prandelli, Bonini, Gentille, Rossi… Sanırım bazı büyük maçlar o yıllarda sinemalarda oynardı, mahallenin gençleri de 90 dakikayı bize saniye saniye en ince ayrıntısına kadar anlatırlardı.
TV’den canlı maç yayınları çok nadir olurdu. TRT, yayınlayacağım dediği halde pek çok maçı son dakikada yayınlamaz hevesimiz kursağımızda kalırdı. Naklen yayından gelecek büyük reklam payını o dönemin yetkilileri anlamamıştı. Sonra rahmetli Özal’ın yol vermesi ile özel televizyon kanalları kurulmuş ve maç yayınları ekranların vazgeçilmezi oldu.
Mahallenin fanatik Beşiktaşlısı olarak Fikretleri, Boraları, Ziyaları hep radyodan dinleyip, bir iki dakikalık özetlerden izlemiştik. Futbol çok mu temizdi, sanmam. Beşiktaş kalesine gol atanından rüzgardan uçana kaçana penaltı veren, 10 numara gözlük takan, o günler sahada kabadayılık yapan bugünlerin meşhur yorumcusuna kadar bir çok mükemmel hakemimiz vardı. O yıllarda adı ‘Bay penaltı’ya çıkmış meşhur Sadık Deda’nın yönettiği 3-4’lük Eskişehir-Fenerbahçe maçını radyo başında dinlerken Eskişehir’in her golüne karşılık Deda penaltı verdikçe kendimi nasıl yerden yere attığımı bugün bile hatırlarım. TRT nostaljide maçın özetini izlediğimde “Be insafsız verdiğin penaltıların biri de penaltı olmaz mı?” diye hayıflanmıştım. Yıllar sonra öğrencimiz olan torununa “Gözüme gözükme Deda, dedeni de hiç sevmezdim!” diye takılırdım.
O yıllarda milli maçlarda efsane idi. Yenildik ama ezilmedik çağları, kırk yılda bir gelen zaferler hiç unutulmazdı. Tınaz Tırpan ile İzlanda maçında kaçan fırsata milletçe ağlamıştık. Allahtan yeryüzünde iki Almanya vardı da sosyalist olan Demokratik Almanya’yı arada bir tokatlayıp mutlu oluyorduk. D. Almanya’yı Almanya’da 2-0 yendiğimiz maçı yıllar sonra sakin kafayla izlediğimde çok şaşırmıştım. Zavallı Almanlar kalemize belki 50 şut atmış ama o günlerde adı Magdeburg Panterine çıkan E. İpekoğlu’nu bir türlü geçememişlerdi. Bizse hepi topu 3 ya da 4 kere Alman yarı sahasına geçebilmiştik.
Bu arada futbol iyice profesyonelleşti ve başka mecralara kaydı. Ali Şen, Yurdeşen Karahasan, Haluk Ulusoy, Adnan Polat ve adını hatırlayamadığım pek çok isim futbolu bambaşka bir şekilde dizayna kalkıştılar, belki geçmişte de olan ama çok fazla göze gözükmeyen ayak oyunları iyice ayyuka çıktı. O en hırçın fanatiklik çağımda Fenerbahçeli arkadaşlarla birlikte Fenerbahçe’nin, Trabzon’un şampiyonluklarını kutlardık. Ama sonra ne oldu ise herkes düşman oldu…
Bugün futbol eskisi gibi seviliyor mu? Açıkçası sanmıyorum. Kızları geçtim erkeklerin yarısından fazlası 3 tane futbolcunun adını yan yana getiremiyor. Söyleyenlerin ise pek çoğu farklı dönemlerde oynamış futbolculardan ancak bir demet yapabiliyor. Takımının maçının olduğu gün maçtan habersiz olanların sayısı bilenlerden kat kat fazla.
Nereden nereye bizim kuşak tutsun tutmasın 4 Büyüklerin ilk 11’ni ezbere sayar Juventus, Real Madrid, Mancester United, Liverpool diye devam edebilirdi. Ya şimdi?
Hadi geçmişi temizleyelim de yeni bir sayfa açalım…