Liseleri 3 yıl, üniversitelerin yarısını da kolej yapalım
Zaman zaman derslerimde hemen her kesimden alt-orta sınıf ailelerin çocuklarında gördüğüm müthiş özgüven açıkçası beni çoğu kez rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlığın sebebi genelde bu özgüvenin, kendilerinin ve bizim Batı’dan bazı konularda çok daha iyi olduğumuz düşüncesinin temelsizliği ve basit fiske vuruşları ile dahi yıkılacak derece zayıf olmasıydı. Ve bu da “eğitim şart” mottosu altında çocuklarımızın zihnine yerleştiriliyor. Defaten yazdım; ilkokul 1’den başlayan bir çocuk hemen hiçbir engelle karşılaşmadan üniversite kapısına kadar gelebiliyorsa zaten fazla da bir şey beklememek lazım.
Neyse konumuz bu değil. Çok önce yazdığım bir yazıda ABD gibi dünya devi bir ülkenin lise eğitiminin içinden çıkamadığı için liseleri kendi haline bırakıp işi üniversite aşamasına taşıdığını belirtmiştim. Tam da yine eğitimle ilgili kafa patlatırken değerli hocam Ahmet Sınav’ın bir Facebook paylaşımına denk geldim ve açıkçası çok sevindim. Konuya bazen direkt girmek iyidir.
Sayın Sınav diyor ki; “ABD’deki üniversite öğrencileri ile bizdekiler arasında basit bir fark var. Bu fark Türkiye’deki yüksek öğretim politikalarında maalesef dikkate alınmıyor. O fark şu;
Bizim öğrencilerimiz daha 18 yaşında, bilinçsizce hayatı tanımadan, kendilerini tanımadan bir meslek/alan seçerek/seçtirilerek üniversiteye başlıyorlar. ABD’deki öğrenciler ise liseden sonra College eğitiminde ilk iki yıl temel bilimleri öğrendikten ve bu öğrendikleriyle hayatı ve kendilerini daha doğru tanıdıktan sonra mesleklerini seçiyorlar. Bu da aradaki büyük farkı yaratıyor. ABD’deki öğrenciler bilinçli olarak seçip, bedelini ödeyerek satın aldıkları bilgiye sahip çıkıyorlar. Bizdekiler ise bilinçsizce geldikleri üniversitedeki dersleri sadece kendilerine yük gibi görüp lakayt davranıyorlar.
Bu arada belirtmeliyim ki, bu tezim ABD’deki 11 yıllık ve Türkiye’deki 20 yıllık üniversite hocalığım sırasında bizzat yaptığım gözlemlerime dayanır.”
***
Sürekli yazıp çiziyoruz, bu pandemi dönemi pek çok konuda bizim için büyük fırsatlar sunuyor ve belki de eğitim bunun başında. Bizim liseleri kısa vadede bu kadar çok öğrenci ile adam edemeyeceğimiz ortada. Madem merhum Turgut Özal’la birlikte herkesin önüne üniversite okumayı bir tercih olarak koyduk ve Ak Parti döneminde de üniversite sayısı 200’ü aştı, öyleyse bu işi doğru yoluna koymak farz olmalı.
Her yıl bir yerlere yerleştiği halde ya da yerleşebilecekken yerleşmeyen ve öğrenci tabiri ile mezuna kalan ve sınava tekrar giren yüzbinlerce öğrenci var. Niye, çünkü sayın Sınav’ın dediği gibi çoğu kendi yeterlilik ve yetersizliklerinin farkında bile değilken kendilerini üniversite kapısında buldular.
Sonrada ağlanacak halimize gülüyoruz. Biyoloji, Fizik ya da başka bir bölüme bu konulardan 1-2 soru ancak yapabilen ama yerleşen öğrenciler var…
Okullardaki eğitimin düzeyi zaten PİSA sınavlarından açıkça belli. Bu kadar yoğun müfredatta öğrencilere çok şey öğreteceğiz derken hiçbir şey öğretemediğimiz de ortada. Demek ki iş öğrenciyi fazla derse sokmaktan geçmiyor. Bu ayan beyan orta iken liselerde ders sayısını ve saatinin azaltılmasına kim karşı çıkar. Ana dersleri çıkıp diğer verilecekleri de yıllara yayıp versek ne olur ki?
Mesela liseyi üç yıla indirsek ve Sınav’ın dediği gibi ABD’dekilerin benzeri Kolejler açsak. Hemen bunun için yeni okullar mı yapacağız diye itiraza gerek yok, zaten bizdeki pek çok üniversite liseden hallice… Bunları temel bilimlerin öğretildiği okullara çevirsek ve burada bilinçlenen çocuklarımız asıl yetenek ve becerilerini görüp mesleklerini seçseler daha iyi olmaz mı?
Sadece bu basit adımı atabilsek harcanıp giden nesilleri ve bunlar için yalan yere döktüğümüz paraların büyük bir kısmını ülkemizin kâr hanesine yazdırabiliriz.
Sayın Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’a çağrımdır; lütfen moralinizi bozmayın ve yapılabilecek bu tarz basit fakat önemli adımları atmaktan imtina etmeyiniz. Hazır pandemi pek çok şeyi durdurmuşken fırsattan istifade bunları yapabilirseniz emin olun adınızı kimse unutmayacaktır.