Meclis’te değil de yeraltında mı konuşulacak!..

Düşünce ve ifade özgürlüğünün en önemli nişanesi her türlü farklılığın meclis çatısı altında kendisine yer bulmasıdır. Milli İradenin yansıdığı yer olarak meclis görülüyorsa mecliste ülkenin tüm kesimlerinin temsili zaruridir. Seçim barajları her ne kadar siyaseten istikrar getirse bile barajın aşırı yüksekliği toplumun bazı kesimlerinin temsilini engeller. İstikrar adına farklılıkların temsilini engellemek sanıldığı gibi her zaman olumlu sonuçlar doğurmaz çünkü genel kabul gören düşünce ve akımlar dışında ekstrem-sıra dışı görüş ve fikirler kamuoyu ile özgürce paylaşılamadığında kendilerini ifade için farklı yollara başvurabilir.

Mecliste temsiline izin verilmeyen fikirlerin dışarıda dile getirilmesi devletin egemen ideolojisi tarafından yargı ve güvenlik güçleri aracılığı ile de baskılanması karşı tepkiye yol açabilir ve bu tepkinin boyutu sivil itaatsizlikten teröre kadar uzanabilecek geniş bir yelpazede akis bulabilir. Aykırı fikir ve görüşlerin devlet gücü ile baskılanarak susturulabildiğine tarihte nadiren şahit olunmuştur. Böyle bir başarı varsa bunun arkasında da çok fazla kan ve kıyımın yaşandığını ise yine tarih bize birçok örnekle göstermektedir.

Geçmişte pek çok dinî-lâ dinî akım egemen güçler tarafından çok kanlı bir şekilde tarih sahnesinden silinmiştir. Ancak ne ilginçtir ki, tüm çabalara rağmen bu hareketlerin akisleri az ya da çok günümüze kadar ulaşmıştır.

Örneğin İslam dünyasının bir zamanlar en güçlü akımlarından olan Mutezile hareketi ciddi şekilde yeryüzünden silinmiş ve muhataplarınca da tamamen ötekileştirilmiş olsa da hala gölgesi ile varlığını ve etkisini hissettirmektedir.

Siyasi-kültürel-sosyolojik hareketlerde de benzer durumlar vardır. Sizin ya da benim birilerinin sorun olarak gördüğü bir durumu yok sayma gücüne sahip olmamız birileri için o sorunları yok etmemektedir. Bugün Türkiye’de etnik, dini ve siyasi problemlerinin pek çoğunun kökeninde maalesef egemen anlayışın bu sorun alanlarını görmezden gelmesi yatıyor.

Ancak buna rağmen Türkiye’deki hemen tüm siyasi odaklar arasında ilginç ortaklıklar bulunmaktadır. Egemen ideoloji gücünü de buradan alıyor. Siyasette, matematikteki kesişim kümeleri gibi birbiri ile zıt partilerin aynı noktalarda buluştuklarını sıklıkla görebiliyoruz. Ben bunu Türkiye’deki tüm toplum kesimlerinin az ya da çok İttihatçı-Kemalist çizgiden beslenmesine bağlıyorum.

Örneğin, mülteciler ve Suriyeliler konusunda HDP ile MHP ya da İyi Parti çok da farklı bir yerde durmuyor. Aynı şekilde dinin kamudaki görünürlüğüne CHP, MHP, İyi Parti ve HDP’nin bakışı arasında çok küçük farklar var ve hiç birisi Ak Parti gibi düşünmüyor. Hemen hepsinin serbest piyasa inanmaması da bir başka ilginç nokta.

Siyasetin aynı zamanda bir uzlaşı sanatı olduğunu düşünen birisi olarak bu durumu çok da yadırgadığımı söyleyememem, o nedenle meclis çatısı altında Türkiye’nin tüm farklılıklarının temsili çok ama çok önemli bir husus.

Dünyadaki pek çok anayasa, bizim anayasamız gibi milletvekillerine yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı verir. Anayasalarca verilen yasama sorumsuzluğunun amacı, milletvekillerinin parlamento çalışmalarındaki oy, söz ve düşünce hürriyetlerini korumak, böylece yasama görevlerini korkusuzca ve tam bir serbesti içinde yerine getirebilmelerini sağlamaktır. Bu niteliği ile yasama dokunulmazlığı ile karıştırmamak gerekir. İkisi birbirinden farklı şeylerdir. Cinayet, hırsızlık, gasp vb. suçlar ve ithamlar yasama dokunulmazlığı ile ilgili iken son günlerde daha önce aynı teklifi yedi kere vermesine rağmen bugün teklifi nedeniyle saldırıya maruz kalan Garo Paylan’ın teklifi yasama sorumsuzluğuna bir örnektir.

Ezici çoğunluğun Paylan’ın tam tersi düşünceye sahip olması Paylan’ın konuşmasının suç olduğu ve cezalandırılması gerektiği sonucunu doğurmaz. Düşünce ve ifade özgürlüğü açısından bu ayrımın iyi yapılmış olması gerekir.

Meclis kürsüsü ve çatısı altında en aykırı fikirlerin bile serbestçe ifadesi uzun vadede toplumun lehinedir. Aksi türlü davranışın varacağı yer bellidir.

Meclis çatısını dikensiz gül bahçesi olarak görür ve o hale getirmeye kalkarsanız, o dikenlerin toplumun kılcal damarlarına kadar yayılacağını da hatırdan çıkarmamanız gerekir. Bugün terör ve benzeri belaları çözmeye yaklaşan devletlerin bize benzer süreçlerden geçtikleri ama sonunda sorunu çözebilmek için ifade özgürlüğünü sonuna kadar genişletmek ve ortak paydada buluşabilmek için çaba harcadıkları görülür.

Garo Paylan’ı susturmak geçmişte yaşanmış bir olayın toplumun faklı katmanlarında farklı şekilde algılandığı gerçeğini değiştirmez. Türkleri, Kürtleri, Alevileri, dindarları, laikleri, kadınları, sağcıları-solcuları vb. susturunca, var olan rahatsızlıklarımızın sıhhat bulmadığı gibi!..

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum