Üniversite mezunu bulaşık yıkar mı?

Başlıktaki soru dünyanın herhangi bir ülkesinde sorulsa muhtemelen çok saçma gelecektir ama bizde rutin bir durum. Neden rutin bir durum olduğunu eğitimle ilgili daha önceki yazılarımda belirtmiştim, çünkü bizde evrensel anlamda bir Akademi söz konusu değil. Bizim adına üniversite dediğimiz pek çok kurum emin olun Türkiye’nin pek çok köklü lisesinin yanına bile yaklaşamaz.

Düşünsenize ülkemizde yüzlerce üniversite var ve bizde hala gençlerimizin çok büyük bir çoğunluğu herhangi bir yabancı dilde haber okuyup, dizi izleyemiyor. Yabancı dil bilenlerin ezici çoğunluğu da zaten bu işi lisede halletmiş olanlar.

Dünyaya ideolojik gözlüklerle bakınca eldeki iyilerden olmak bu toprakların makus talihi…

Tevhid-i Tedrisat diyerek bu topraklarda İstanbul ve birkaç ildekiler hariç tüm yabancı okulları KAPATTIRDIK. Sorsak hepimiz aynı şeyleri tekrarlarız “Efendim bu okullar casusluk yatağıydı ve kültürümüzü bozuyorlardı.”

İşin bir de konuşulmayan kısmı var. Bu ülkenin 90’lı yıllara kadar gerek devlette ve gerekse piyasada bütün üst kademelerini ülkede kalan bir avuç yabancı okulun mezunları parsellemişti. Türkiye’nin elit kadrolarının çocukları bu okullardan geçti.

Zavallı Anadolu çocukları ise İbrahim Tatlıses’in arabesk tadında dediği gibi “Oxford vardı da biz mi okumadık?” demek zorunda kaldı. Halbuki Türkiye çapında 270’den fazla yabancı okul vardı Cumhuriyetin ilk yıllarında ve bu okullardaki eğitim bizim okullarımız içinde iyi birer örnek teşkil etmişti.

Tabii ki gariban Anadolu çocuğunun beyni buralarda yıkanabilirdi o yüzden onlara bu okullar helal olmazdı, biz de kapattırıverdik.

90’lı yıllara kadar da öyle ya da böyle Fen Liseleri dışında Anadolu Liselerimiz ve onlarla yarışabilecek eskilerin deyimi ile düz liselerimiz vardı. Ama nasıl yabancı okulların kökünü kazıdık ise bu kez de bunların kökünü yine ideolojik gerekçelerle kazıdık. İmam Hatip Liselerinin önünü keseceğiz derken 40-50 yıllık başarılı tecrübemizi çöpe attık.

İmam Hatiplere kızıp Anadolu ve Fen Liselerinin orta kısımlarını kapattık. Öğretmen Liselerinin de hakkını yemeyelim onları da bu süreçte hem işlevsizleştirdik hem de kalitesizleştirdik.

Yeni bir yıla girerken eğitimde bir şeylerin değişeceğine dair ufukta çok da umut yok. Sayın Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk’un şahsından bağımsız çok ciddi problemlerimiz var ve eminim sayın bakan da sorunları bizden çok daha iyi biliyor. Ama, işte kocaman bir ama var.

Sporcular için söylenen bir tabirdir “acı çekmeden başarı gelmez!” bu eğitim içinde böyle aslında.

Ama gelin görün ki bizim okullarımız serbest geçiş noktası gibi. MEB hemen her dersten sayfalar dolusu yüzlerce maddeden oluşan kazanımlar listesi yayınlıyor ve öğrencilere de bu kazanımların kazandırılmasını istiyor.

Heyhat istiyor amma gelin görün ki bunun olmazsa olmazı olan baraj şartını hiçbir derste gerçek manada uygulamıyor. Zaten yönlendirme hak getire. Kapıdan giren sağ salim kalırsa 12 yıl sonra lise diplomasını alıyor. Gidişat üniversite diploması için de böyle…

ÇOK AÇIK ÖNERİ:

Ya liseleri ABD gibi boşlayalım ve bütün işi üniversitelere yıkalım. Üniversiteleri de buna uygun olarak iki gruba bölelim büyük bir kısmını mesleki eğitim ve ön lisansa dönüştürelim. Bir kısmını da akademik ve üst düzey eğitimin verildiği akademilere dönüştürelim ve belli bir beceri düzeyine ulaşanlar ancak bu okullara gidebilsin. DÖRT İŞLEMİ BECEREMEYEN, OKUDUĞUNU ANLAYAMAYAN DA ŞANSINI BAŞKA YERDE DENESİN.

Yok, biz işi oraya bırak(a)mayız diyorsak daha kolay bir yolu var. Zaten her yıl lise giriş sınavları yapıyoruz. Bu sınavları 7. ve 8. Sınıflarda yapalım. 7. Sınıfta yapılan sınav bir nevi uyarı sınavı olsun. Bu sınavdaki akademik başarıyLa öğrencilerin hangi liselere gidebilecekleri ile ilgili ön bilgi sunulsun. 8. Sınıfta da öğrenciler başarı düzeylerine göre okullar arasından tercih yapsınlar.

Akademik eğitim verecek okullar ile diğer okullardaki müfredatı da öğrencilerin seviyesine göre sınıflandıralım. Fen Lisesi ile meslek lisesine aynı müfredatı verme saçmalığına da son verelim. Tüm bunları yaparken de öğrencilere emek vermeden sınıf geçemeyeceklerini de gösterelim. Ve yapabiliyorsak çıraklık sistemini çağa uydurarak çocuklarımıza mesleki eğitimi sahada vermeye çalışalım.

Aklın yolu bir ama hepimiz çocuklarımızı Einstein sanıyoruz… Sonrada bulaşık yıkayan üniversite mezunları haberlerine şaşırıyoruz…

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum