Y ve Z kuşaklarını yönlendirecek bir hizip ya da ses
Mutlak demokrasinin ham bir hayal olduğunu sanırım reddecek hiç kimse yoktur, bu nedenle de demokrasinin itibarı hep tartışma konusudur. Eski Atina’da da, İsviçre Kantonlarında da hayallerdeki gibi bir demokrasi hiç olmadı. Yurttaşların bir bütün olarak hem yöneten hem de yönetilen olması pratikte pek mümkün değil. En küçük sosyal birim olan ailede bile gerçek anlamda bir eşitlik ve eş sorumluluk söz konusu değildir. Anne-baba ve çocukların ve varsa diğer aile bireylerinin konumlarından doğan farklı özgül ağırlıkları var. Toplum da bundan çok farklı değil.
Vatandaşların karar alma süreçlerine direkt dahil oldukları konularda da aslında karar alma süreçlerini etkileyen ve yönlendiren kişilerin sayısı çoğu kez azdır. İnsanlar gündelik gaileleri arasında toplumun genelini ilgilendiren hemen her konu ile aynı seviyede ilgilenmedikleri için bu konulardaki kararları da başkalarına bırakırlar.
Doğal olarak insanlar kendi önceliklerine göre yaşar. Buradaki kastım söylemsel öncelikler değil, insanlar direkt sorulduğunda önemsediklerini söyledikleri pek çok konu aslında kendileri için çok tali konulardır ve gündemlerine girme ihtimali de zorakidir.
Bu nedenle toplumları -Duverger’den mülhem- “küçük hizipler- etkin azınlıklar” yönetir, yönlendirir demek çok daha doğrudur. Bu hizipler de yönetilenlerden ayrılarak yönetici sınıfı oluşturur. Toplum iradesini bir şekilde bir hizip ve etkin bir azınlığa bıraktığında da ortaya çıkan bu grup(lar) rejimin görünmez ortağı olur.
Ülkemiz siyaseti yıllardır eski kuşaklar tarafından yönetiliyor ve hala göz önünde olanlarda onlar. Şimdilerde Y ve Z kuşağı dediğimiz kuşak muhtemelen önümüzdeki seçimlerden itibaren sonucu belirleyecek en önemli kitle.
Şimdilerde gördüğümüz ise benim ve benden öncekilerin bu iki kuşağı da anlama güçlüğü çektiği. Dolayısıyla bu kuşaklara karşı muhafazakar kitlede artan “deistlik”, milliyetçi kitleden yükselen “bunlar vatansız”, Kemalist kitlede yükselen “bunlar duyarsız” eleştirileri anlayamamanın, anlamak istememenin birer tezahürü.
***
“Ülkemdeki mevcut siyasi iklimde nefes almakta güçlük çektiğimi” söylememe anlam veremeyen birçok dostum var. Onlara göre ülke düne göre çok ama çok daha iyi bir noktada. Ancak verdikleri örnekler -içinde bulunduğumuz ekonomik krize inat- daha çok maddi şeyler ve bunların ilk elden benim için onlar için olduğu kadar bir önemi yok. Benim rahatsız olduğum konular da onlar için çok tali konular.
Y ve Z kuşakları için de durum biraz buna benziyor. Yapılan araştırmalar gençlerimizin gözünün dışarda olduğunu gösteriyor. Ve ilginçtir, mevcut durumdan şikayet etmeyen, daha doğrusu nasıl-neden şikayet etmediklerini bir türlü anlayamadığım pek çok insanın çocuklarının gözleri de dışarda ve muhtemelen buldukları ilk fırsatta da buradan gidecekler ve gidenlerinde uzun yıllar ülkeye geri döneceklerini sanmıyorum.
***
Y ve Z kuşaklarına genel geçer değerler konusunda -hoş bizde de ne kadar olduğu tartışmalı- hemen hiçbir birikim aktaramamanın utancı içinde olmamız gerekirken işin kolayına kaçıp onları suçluyoruz. Halbuki armut dibine düşer.
Bu kuşakların biz büyüklerden de açıkçası bir beklentileri olmadığı ortada, çünkü söylediğimiz pek çok şeyin onların dünyasında bir karşılığı yok. Geçenlerde Cumhurbaşkanımızın gençlerin işsizlik konusundaki serzenişlerine “siz kendinizi geliştirin arkası gelir” minvalli açıklamasını gençler tebessümle izliyor.
Gençler her ne kadar siyasal olarak çok bilinçli gibi gözükmese de Türkiye’de işlerin nasıl yürüdüğünü çok iyi biliyorlar. Zaten bezginliğin ve farklı yönlere yönlenmenin arkasında da bu var. Küçük mutlu bir azınlığın varlığı bu gerçeği değiştirmiyor.
Başa dönecek olursak şu an demokrasi meydanında güçlü bir ses yok ve açıkçası bu yönde bir talep de yok. Siyasetten beklenti de maalesef sadece maaşiyetle sınırlı çoğu kez.
Türkiye siyasetinin geçmişte 1982 ve 2002 öncesi yaşandığı gibi bir boşluk sürecine ihtiyacı var gözüküyor. Belki yaşanacak bu boşluk dönemi yeni bir iklimin doğmasına zemin hazırlayabilir.
Böyle bir dönemde Y ve Z kuşaklarının tercihi ne olacak? Bu çok önemli. Ancak, burada çok ciddi bir sorun var. Hangi kesimden gelirlerse gelsin yeni nesil ne piyasanın işleyişini biliyor ne de demokrasiye neden ihtiyacımız olduğu konusunda yeterince ses duyuyor. Varsa yoksa kuru hamaset.
Biz, önlerini göremeyen ve bizleri de anlamakta güçlük çeken bu gençlere ya Fatih’in İstanbul’u fethettiği ya da dar ağaçlarında sallandırılan gençlerin yaşlarında olduklarını anlatarak kendi beceriksizliklerimizin yükünü yıkmaya çalışıyoruz.
Allah sonumuzu hayretsin!..