Yalan mı gerçek mi?
Sarı sendika olur da sarı basın olmaz mı? Dün olduğu gibi bugün de pek çok haber bize medya tarafından 5N 1K kuralı göz ardı edilerek; çarpıtılarak, üstüne birtakım mesajlar yüklenerek sunulabiliyor. Ve yine sırf algı üretebilmek için basit bir internet araması ile yalanlanabilecek haber içerikleri masa başında üretilerek dolaşıma sokulabiliyor.
Çamur at izi kalsın misali…
Peki, nasıl oluyor da bazı yayın organları bu kadar rahat bir şekilde dezenformasyon yapabiliyor?
Aslında medya bizden azade değil, gerçeklerle olan bağımız zayıf olduğu, hakikatin kendisinden çok yarattığımız algı ve değerler üzerinden olayları partizanca değerlendirdiğimiz için bu tür dezenformasyonlara karşı açığız. Yalanın kendisine karşı çıkmak yerine hizmet ettiği amaca(?) değer veriyoruz. Araştırmak ve idrak etmek yerine bunun birileri tarafından bizim için yapılmasını istiyor ve irade sergilemek yerine vazedileni kabulleniyoruz. İrade buyuranlar da bizim iradesizliğimizi ve hakikat arayışı içinde olmadığımızı bildikleri için bu denli rahat hareket ediyor. Medyanın rolü de burada başlıyor.
İnsan, “İnternet çağında bu nasıl olur?” diye düşünmeden edemiyor. Hâlbuki dünya ve bilgiler bize bir tuş kadar yakınken!
***
Ancak, bu yakınlık hakikatle kurduğumuz çarpık ilişki nedeniyle bir anlam ifade etmiyor. Bu yakınlığın anlam ifade edebilmesi için bize sunulanlar konusunda az da olsa içimizde bir parça “şüphe” olması gerek.
Ve yine internetteki bilgilerin çoğu, kendine hiçbir doğrulama kriteri olmadan yer bulabildiği ve bizim de çoğu kez bu bilgileri hiçbir iç denetime tutmadan keyfi olarak seçmemiz ve kullanmamız nedeniyle bizi doğruya götürmeye hizmet etmiyor.
Derya içinde boğulan balıklar gibiyiz.
Bu nimeti doğru kullanabilmek için bir kullanma kılavuzuna ihtiyacımız var. Büyüyen ve gelişen bir ülke için yeni nesillere öncelikli olarak interneti faydalı ve doğru kullanma yollarını öğretmemiz ve acilen bizim de öğrenmemiz gerekiyor.
***
ABD’de yapılan üç araştırma bilgi ile politik duruş arasındaki ilişkiyi anlamak için oldukça öğretici:
Charleston işletme profesörü B. Pan, ‘Öğrencilerin Google üzerinden araştırma yapıp yapamadıkları’ ile ilgili olarak ön lisans öğrencileri arasında yaptığı araştırmada öğrencilerin karşılarına çıkan ilk sayfayı kullandıklarını, bu sayfaların ve yazarlarının güvenilir olup olmadığını araştırma ihtiyacı bile duymadıklarını tespit etmiş. Güvenilirliğini sınamak için ilk sayfaları değiştirerek araştırmayı tekrarladıklarında da sonucun değişmediği, öğrencilerin yine karşılarına çıkan ilk sayfadaki bilgilere güvendikleri ortaya çıkmış.
Bu araştırmayı konu edinen gazeteci C. Thompson da buradan yola çıkarak çarpıcı bir tespit yapıyor: “1950’li yıllarda Johnny neden okuyamıyor diye soruyorduk, artık ‘Johnny neden arama yapamıyor?’ diye sormanın vakti.”
Bir başka araştırma ise bize medya yoluyla üretilen tek yanlı bilgi ve yalanın ne denli güçlü olabileceğini gösteriyor. Buna göre yalan olduğu açıkça ortaya çıkan konularda bile partizanlaşan bireylerin kanaatlerini kola kolay değiştirmedikleri anlaşılıyor.
***
ABD yönetimi ve Bush’un, S. Hüseyin’i devirmek için söylediği “Irak’ta kimyasal silahlar var”, “Saddam 11 Eylül saldırılarının emrini verdi” vb. yalanlara, bugün açıkça ortaya çıkmış ve itiraf edilmiş olmasına rağmen ABD’deki milliyetçilerin %90’ının doğruluğuna inanmaya devam ettikleri tespit edilmiş.
Yine partizanlaşmış bireylere partilerinin antetli kağıtları ile aktarılan fikirleri doğruluğuna ve partinin genel politik duruşuna uyup uymadığından bağımsız olarak kabul ettikleri, kendi parti politikalarını muhalif partilerin fikirleri imiş gibi sunulduğunda ise reddettikleri tespit edilmiş.
Ne kadar tanıdık değil mi? Bu durumun bizde de çok farklı olduğunu düşünmek için hiçbir sebep yok.