Yarın artık bugündür

Tek kanallı yılların son döneminde, Atilla İlhan’ın bir eserinden TV’ye uyarlanan bir dizi vardı: “Yarın artık Bugündür”. Konusu İstanbullu genç ve sosyetik bir doktor adayının zorunlu hizmetini tamamlamak için bir kasabaya gitmesi, geldiği yer ile gittiği yer arasındaki farklılıkların iç dünyasında yarattığı çatışmalar üzerine idi. Bugün maksadım size bu diziden bahsetmek değil; ünlü şairimiz Atilla İlhan’a bir selam vermeden geçmek istemedim. Bizim için şimdilik dizinin adındaki subliminal mesaj daha önemli.
Bu toprakların insanları olarak genelde gözümüzle görmediğimiz ve bize dokunmayan şeyleri pek umursamayız. Bir aksaklığın bizim ilgi alanımıza girmesi ancak bizi direkt etkilemesi ile mümkün ama bu bile çoğu kez bizde bir aydınlanmaya vesile ol(a)mıyor. Kaba deyimle tekrar düze çıktığımızda anında unutuveriyoruz.

99 Depremi üzerine arşivlerimizde “Türkiye’nin artık eski Türkiye olmayacağı” üzerine yazılmış binlerce köşe yazısı ve program var ve şimdi yine böyle bir hissiyat var bazılarımızda.

Bu hissiyatın temel dayanağı şu idi; deprem Türkiye’nin ekonomik olarak en gelişmiş ve eğitimli bölgesini etkilediği için toplum buna çok hızlı tepki verecek… Başlangıçta pek çok şey doğru gitmiş, köhnemiş siyasal yapı deprem ve ardından yaşanan 2000 krizi sonrası baraj altında kalmış ve o çöküşten yeni şeyler söyleyen siyasal bir aktör çıkarak yeni bir devri başlatmıştı.

Ak Partinin ilk kurucuları Batı tarzı bir demokrasi ve kalkınmışlık vaadi ile iktidarı devralırken, AB çapasını kullanarak eski Türkiye’nin vesayetçi odaklarına karşı halkı da arkasına alarak “gerekirse Kopenhag Kriterlerini Ankara Kriteri yaparız” diyerek her geçen gün daha güçlenmişti ama ne olduysa oldu ve sonunda Ak Parti bu sinerjisini kaybederek bir Erdoğan’ın partisine dönüştü. Bu süreç bana göre 2013 itibariyle başladı ve ilerleyen yıllarda da partinin kurucu liderleri ve siyasal ortakları birer birer partiden tasfiye edildiler.

Ak Parti iktidarı Türkiye’ye geçmişte hayal bile edilemeyecek pek çok şey yaşattı. Ve bugünkü siyasal ortamda da bu yaşatılan ve yaşanacağı hayal edilenleri tekrar hayal ettirecek bir siyasal hareket yoksunluğu önümüzdeki en büyük sıkıntılardan birisi. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu tüm çabalarına rağmen bu yoksunluğu geniş manada bugüne kadar giderebilmiş değil.

***

Yaşadığımız korkunç deprem seçimleri ne yönde etkiler bilemiyorum çünkü sağlı-sollu toplumun önemli bir kesiminin gerçekliklerle bağı uzun süredir kopmuş durumda. Nitekim Ak Parti ve önde gelenlerinin zaman zaman dile getirdikleri iktidar çevrelerindeki bu kopukluğu fazlası ile gösteriyor. Diğer tarafta Millet İttifakı içindeki bazı çevrelerin içi boş dün övgüleri de bunun zıddı olarak karşımızda. Ekonomik krizin derinliği ve depremin olumsuz etkisine rağmen, Türkiye tarihini 2002 öncesi ve sonrası diye sıfırlayan bir dün algısına sahip geniş muhafazakar bir kitle var ve bu kitleden oy alabilecek bir siyasal söylem henüz ortaya çıkmadı.

***

Başkanlık sistemi ile ortaya çıkan düzenin Ak Partinin kuruluş ilkelerine ne denli aykırı olduğunu bilmeyen hiç kimsenin olduğunu sanmıyorum ancak oluşan iklim bu çelişkinin görülmesini engelliyor.
Deprem felaketi sürecinde yaşananlara verilen tepkileri bu yüzden doğru okumak gerekiyor. Bu tepkilerin ülkenin geleceği ile samimiyetle ilgilenen pek çok insanı dehşete düşürdüğünü görmemek ve yaşanan insanlık trajedisine rağmen siyasal kutuplarda şu ana kadar milim yerinden oynama olmadığını görmek dehşet verici.

Dezenformasyon var diye bağıranların en büyük dezenformasyon kaynağı olduğu tuhaf bir dönemden geçiyoruz ve toplum hipnotize bir şekilde bu çarpıtmalara karşı çok az tepki verebiliyor. Herkesin sadece kendi mahallesine seslendiği bir orta oyunu oynanıyormuş hissi veriyor tüm bu olan bitenler.
O kadar ki ne yapılan doğrular kıymete biniyor ne de yapılan haklı eleştirilere kulak veriliyor. Siyaset yapmayalım denilen günlerde bile hep bir yarın hesabı ile konuşan, yazan, tavır belirleyen bir kalabalık var.

Ancak bu kalabalığın içinde, hemen her cenahtan bu ülkeyi gerçekten seven ve yaraları sarmaya çalışan da bir kitle var. Belki sayıları az görünüyor ama bence çok kıymetli bir azınlık bunlar ve yarının güzel Türkiye’sini belki de bu azınlık kuracak. Kim bilir belki sandığım kadar az değildirler.

Siyasetteki sert dile bakarak moral bozmak yerine aşağıdan gelen ve dertleri memleket olan bu güzel insanları buluşturacak ve yarının temelini bugünden atacak bir hareketin doğması için çaba harcanmalı.
Yarının Türkiye’sini nasıl kuracağımıza bugünden karar vermemiz gerekiyor.

Ben şahsen çocuklarımla kafamı yastığa koyduğumda deprem olursa ölürüz korkusu yaşamadığım, doğayla barışık, ekonomisi güçlü, temel hak ve özgürlükler konusunda dünyaya örnek, adaletin her alanda hızlı işlediği, tüm renklerimizle birlikte insanca yaşayabildiğimiz, çocuklarımızın iş-güç peşinde koşarken torpil arama ihtiyacı duymadığı, dünyadaki tüm mazlumlara kucak açan bir ülke hayali kurmak istiyorum.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum