Artık ‘muhafazakâr mefkure’ direnişe ait, muktedire değil
İsrail’in Gazze’ye 7 Ekim›den bu yana düzenlediği saldırılarda en az 33.207 Filistinli öldürüldü ve 75.933 kişi yaralandı.
Altı aydır süren savaş sırasın en acı tarafı çocuklar. Korku filmlerinde görsek inanamayacağımız görüntüler her dakika önümüze düşüyor. Gazze’de dronla çekilen görseller distopik bir filmin stüdyosu gibi ya da bir mahşer sahnesi…. Bir zamanların canlı Filistin yerleşim bölgeleri İsrail bombardımanıyla molozlar ve bükülmüş çelikten oluşan uçsuz bucaksız bir çorak araziye dönüşmüş.
Filistin halkının daha 6 ay önce balkonundan Akdeniz manzarasını seyrettiği yerler binlerce insanın mezarı artık.
Süreç başladığından beri boykotun etkisinden bahseden yazılar yazdık. Boykot ürünleri listelendi. İsrail’i desteklediği düşünülen markalara halk kendi çapında yaptırımlar uyguladı. Hatta daha ileriye gidilerek bu markalardan alışveriş yapanlara fiili sorgular yapıldı.
Oysa turpun büyüğü heybedeydi. Türkiye’den İsrail’e büyük bir ticaret hacmi vardı bu konu hakkında her geçen gün başka bir bilgiyle karşılaşıyorduk. Gün geçmiyordu ticareti yapılan kalemlere yenisi eklenmesin, gün geçmiyordu gemilerin hangi limandan yüklendiği, yüklenici firmalar hakkında bilgi almayalım.
KARAR sayamadığım kadar manşetini bu ticarete ayırdı. Ticaretin boyutlarını öğrendikçe kanımız da donuyordu. Gazze’den geri dönen yardım gönüllüsü bir Türk doktorun getirdiği mesaj şöyleydi:
“Çocuklarımız burada açlıktan ölüyorken İsrail’e mal sevkiyatı yapmasınlar.”
Kısacası herkes her şeyin farkındaydı. Ticareti somut delilleriyle açığa çıkaran gazeteciler terör örgütü üyesi olmakla, ticaret hakkında yazan yazarları “reel politiğe hâkim olmamakla”, ısrarla karşı çıkanları “İran destekçisi olmakla” suçlayanlar sosyal medyada, ekranlarda cirit atıyordu.
DOĞRU TEKTİR
Filistin için Bin Genç platformu her türlü siyasi görüşten üyesi olan bir sivil direniş platformu olarak başından beri İsrail’le ticaretin kesilmesi için eylemler yapan bir kuruluştu. Daha 3- 4 gün önce yaptıkları eylemde gördükleri muamele kamuoyunda büyük bir yankı uyandırmıştı.
Tabii ki yeniden devreye giren koşulsuz kuralsız koruma kalkanları bu insanlar için akla hayale gelmeyecek suçlamalarda bulunuyordu. Proje oldukları, maşa oldukları, aslında bambaşka bir ideal için bir araya geldiklerini söylemeye kadar ilerleyen sözlerdi bunlar.
Oysa içlerinde 28 Şubat mağdurlarından, Mavi Marmara gemisinde İsrail askerleri tarafından öldürülmüş bir şehidimizin kızları dahi olan bir oluşumdu bu. Ki bu insanlar da bu iftira ikliminden nasiplerini aldılar ve açıklama yapmak zorunda bırakıldılar. Ters kelepçe ile göz altına alınmalarının ardından her birisi röportaj verdi veyahut kendi videosunu çekti.
Ayıplardan ayıp beğenmek.
Bu gelenek uzun zamana yayıldı. İktidar hakkında yapılmış her tenkit sahibinin bir terör örgütüyle ilişkilendirilmesi mazisi olan bir konu. Bu gadre siyasiler de uğradı, gazeteciler de sıradan bir vatandaş da uğradı, kamu kurumu çalışanları da.
Bu yaratılan beka odaklı korku iklimi sayesinde herkes içinde biriktirdi söyleyeceklerini. Tenhada konuştu tepkilerini. Elbette susturulmanın da bir son kullanım tarihi vardı. İşte o tarih bu tarihti. Böyle bir soykırımın yaşandığı toprakların katilleriyle ticaret yapılabilmesi gerçeğiyle tıpkı Haneke filmlerinde ansızın atılmış bir tokatla sarsılmış gibi yüzleştik…
Halk Armatörlerden de İhracatçılardan da büyüktür.
Önce “sevkiyatlar için yapılmış sözleşmeler var” dendi. Sonra “devlet özel ticarete karışamaz” gibi kargaların güleceği masallar anlatıldı. Meclis konuşmaları yapıldı, paylaşıldı. Tepkiler gelince silindi, bir daha yüklendi derken, güneş balçıkla sıvanmadı.
Seçim sonuçlarıyla birlikte “ne söylesem inanılır ne yaparsam kabul edilir” tavrı sona erdi. Gardı düşmüş bir siyasi iklim vardı artık ve Gazze herkesin, her kesimin, neye inanırsa inansın hangi ideolojiyi benimserse benimsesin tüm insanların ortak noktada buluştuğu saf bir dramdı.
Yaftalanmaktan, iftiraya uğramaktan, linç edilmekten de korkmayan herkes ticaret konusunun üstünde ısrarla durdu. Ne tüm belgeleri ifşa eden gazeteciler, ne manşeti her gün bu konu hakkında atan Karar, ne Filistin için Bin Genç ve onlarla sürekli röportaj yaparak konuyu diri tutan Serbestiyet, ne de halk geri adım attı. Konuya hassasiyeti olan kimse geri adım atmadı.
Ve sonuç:
Beklediğimiz o haberler yeterli midir? Bunu da zaman gösterecek.
Ticaret Bakanlığı Türkiye’nin 9 Nisan 2024’ten itibaren bazı ürünlerin İsrail’e ihracatını kısıtlama kararı aldığını ve kararın gereklerinin bakanlıkça yürütüleceğini, Gazze’de derhal ateşkes ilan edene ve yeterli miktarda, kesintisiz yardıma izin verinceye kadar belirlenen kısıtlamaların yürürlükte kalacağını söyledi.
54 ürün grubunun kısıtlama kararı, inşaat demirinden yassı çeliğe, mermerden seramiğe kadar ürün gruplarını kapsıyor.
İnsan sormak istiyor.
Madem ticareti kesebilme gücünüz vardı, bunca zaman neden beklediniz? Mesela 7 aydır soykırıma giden uçak yakıtı neden durdurulmadı?
Elbette bunlar cevabının verilmesi gayri kabil sorular.
Artık bizler muhafazakâr iktidar heyulasının Hz. İbrahim’in elinde baltayla putları kırması gibi paramparça olduğunu izliyoruz.
Ve bu artık hayal kırıklığı bile değil, gerçekleri savunurken elde edilen gücün azmini hakikatten alması.
Ve bu cesaret bulaşıcı.
Artık sivil inisiyatifin gücünü uzun zaman sonra deneyimlemiş olduk. Her türlü haksızlığa karşı kısılabilecek bir ses yok artık. Bu engebeyi aşmış olmak inanılmaz bir eşik. Emeği olan herkese selamlarımı sunuyorum ve diyorum ki;
Mazlum’un ahı bu. Çıktı çıkacak…