Cidde’nin eşsiz estetiği: Beled Evleri

Mekke ve Medine kadar bilinmese de Suudi Arabistan’ın Kızıl Deniz sahilindeki şehri Cidde, kadim bir kültüre, tarihe ve mimari hafızaya ev sahipliği yapıyor. Kızıl Deniz’in gelini lakabıyla bilinen kent, eşsiz gün batımı, el değmemiş sahili, Mekke’ye sadece 90 km olan mesafesiyle hemen her olanağın kendisinde var olduğu çok yönlü bir şehir.

Müslümanlar için ilk vahiyden bu yana cazibesini yitirmemiş ve yitirmeyecek bir ülke Suudi Arabistan. Kıyamete kadar var olacak din turizminin yanında 70 ve 80’lerdeki elde ettiği petrol geliriyle birlikte dünya ölçeğinde maddi gücüyle her geçen gün daha da güçleniyor.

Din turizmi beraberinde ticareti de geliştiriyor. Bu yönüyle Cidde bir liman şehri ve deniz yoluyla hacca gelenlerin de ilk rotası. Gelişimini İslamiyet’in kabulüyle birlikte Mekke-i Mükerreme’nin limanı olarak kullanılmasına borçlu. Beled, bu limana en yakın mahallelerden birisi. Hala daha eşsiz mimarisi, tarihsel dokusu, içerisinde kaybolunan koridorumsu sokakları ile yeri doldurulamaz güzellikte.

Şehrin tarihi merkezi olan Beled, MS 647’den beri ayakta durmayı başarabilmiş tarihi bir mahalle. 1509 yılında Memluk Sultanı Kansu Gavri tarafından Portekiz saldırılarından korunabilmesi için şehrin etrafına surlar inşa edildi. Tüm dünyada olduğu gibi Arap-Müslüman dünyasında da tarihi şehir merkezleri olarak kabul edilen, Mısır’daki eski Kahire, Yemen’deki Şibam (Hadramut), Fas’taki eski Fes ve Suriye’deki eski Halep ve diğerleri gibi birçok surlu şehir var. Fakat gördüğüm surlu kent örneklerinin en eşsizi Beled’di.
Liman kenti tarihsel süreç içinde hem hacı adaylarının konaklaması hem bu devinimde ticari bir hayatın devamı hem de ailelerin yaşaması için kompakt ve tasarım harikası evleri zuhura getiriyor. Beled’in mimari karakteri İran, Memluk, Osmanlı ve diğer İslam ülkelerinin tarzının bir harmanı adeta. Çeşitli mimari ve geleneksel yapıların bu karışımı, Hicaz mimarisi olarak da anılan, gerçek bir doğal yapı tarzı oluşturmuş. Beled evleri tarz olarak da malzeme olarak tarifi mümkün olmayan güzellikte bir estetiğe sahip.

İklimlendirmenin olmadığı zamanlar ve 50-55 dereceyi bulan sıcaklıkla başa çıkma yöntemi olarak Kızıl Deniz lagünlerinden getirilen ve “madrepare” denilen mercan malzeme evlerin alamet-i farikası. Mimari olarak yüksek binalar Yemen- Hadramut tipolojisine benzese de malzeme türü evlerin biricikliğinin delili. Roşan denilen ahşap panjurlar hem güneşten korunmanın hem de mahremiyet duygusunun önüne konulmuş estetik panjurlar. İşçiliği, renkleri ile anlatılamaz güzellikte.

Türk Mimari etkisi de evlerde baskın şekilde fark ediliyor. Özellikle kubbeli hamamlar, sofalar, yer yer Türk Evi’ne haiz sundurmalar kullanılması bunun delili. Hususen Beyt Nasif denilen semtin en meşhur binası 1872 ile 1881 yılları arasında Ciddeli toprak sahibi ve Cidde vekili olan Şeyh Ömer el-Nasif tarafından Mekke Şerifi için yaptırılıyor. Mimarı da bir Türk, zira ev ölçeği, zemin planı ve tasarımıyla hala daha o dönemde de şimdi de benzersiz. Türkler öyle ya da böyle el attıkları her işe bir güzellik ve değer katmışlar. Beled mimarisi de bunun en bariz örneklerinden.

Din turizminin gölgesinde kalmış bu belde artık Unesco Dünya Mirası listesinde. Ülkenin değişim ve açılım sürecinde Turizm hedefi olarak da tanıtımına çok önem veriliyor. Festivaller düzenleniyor, kültür ofisleri çalışıyor. Yine de büyük kapsamlı ve sancılı bir restorasyon sürecinden geçen belde geç kalınmış olmanın da etkisiyle bayağı evi kaybetmiş durumda. Sahiplerinin ismiyle anılan evler bugün müze, belediye binası, sanat galerisi, içerisinde Ümmügülsüm çalan otantik bir kafe ya da geçmiş zamanlarda konsolosluk binası olarak da kullanılan bir bina.

İçerisinde mukim Suud halkı zamanla başka yerlere göçtüğü için daha çok düşük gelir grubu yerleşime hâkim oluyor ve bunun getirisi yıpranmayı tarihi dokuda hemen fark ediyorsunuz. Başka ülkelerde olsa kumunun tanesine dahi dokunamayacağız bu güzelliklerin içindesiniz, avlularında domino oynayan Arapları, sokaklarında top koşturan göçmen çocuklarını, dükkanlarda ticaret yapan insanları görüp hayret ediyorsunuz. Tarihi bir dönem dizisinde figüranmış gibi...

Ezcümle, koridorlarında gezerken tarihin içinde kaybolduğunuz, 400-500 yıllık evlerin içinde kahvenizi yudumlarken kendinizden geçtiğiniz, tüm yaşanmışlığını hala daha barındıran, yaşayan bir tarih Beled semti. Kapıları, panjurları, insanları ve hareketliliği ile biricik ve tek.

11kr02-yazar.jpg

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum