‘Do Not Disturb’ bizi rahat bırakmayacak

Cem Yılmaz’ın Kara Komik Filmler serisinin ilk filmindeki Ayzek (Metin) karakteri o kadar çok ilgi çekmişti ki ilk izlediğim de bu karakterin başka bir filmde yeniden can bulacağını hissetmiştim. Zira söyleyecekleri bitmemiş, daha yapacakları kendisini açmamış, gemiden çıkıp da hayata karışmamış bir karakterdi Ayzek.

Sezen Aksu’nun Unzile şarkısı manidardır. Köyün sınırındaki çitinin ardına geçtiğinde dünyanın biteceğine inanan bir garip köy kızıdır Ünzile. Filmin ana karakteri Ayzek de tıpkı Ünzile gibi küçük dünyasında yaşamaktadır. Gemideki saklı odasında, kendisine kurduğu 3 5 kişilik dünyada hem birçok insanla muhataptır hem de daima yalnızlığıyla baş başadır. Gemide garson olan Ayzek için sınırları belli, korunaklı alandır hayatı. Büyük kusuru olan olmayan ön dişleri sanki mümkün olabilecek her şeyin önündeki tek engeli, yine dişlerini yaptıracak olma hayali de yaşama dair umududur.

Kısacası Ayzek her gün gözlerimizin önünden çay dağıtarak geçip giden o insanın, sıradanlığın, toplumdan rastgele seçilmiş ve çok da fark edilmemiş bir prototipi aynı zamanda. Çoğu zaman alay konusu olmuş, zaaflarıyla komik duruma düşmüş ve iyi niyeti sonuna kadar sömürülmüş, problemleriyle, yaşam mücadelesiyle tam bir vesikalık. Bu fotoğraf “Do Not Disturb” artık daha yakından görmeye hazır olduğumuz belki de yüzleştiğimiz bir olay yeri deli olarak cuma günü ekranlarda yerini aldı.

Filmi, “aman Cem Yılmaz’ın sair filmleri gibi izleyeyim, kahkahadan öleyim” gibi beklentilerle izlememek lazım elbette. Zira bu anlamdaki tüm umuları boşa çıkaran bir seyir. Hala bu Cem Yılmaz ile olmak isteyenler varsa filme zaman harcamamasını, herhangi bir gösterisini açıp, kaldığı yerden devam etmesini önerebilirim.

Elbette Hokkabaz’la başlayan, Kara Komik Film’lerle devam eden bir başka arayışı var cem Yılmaz’ın. Faydalı bir arayış bu sinematografik açıdan. Zira komedisinin de dramının da ortak noktası olan “iyi gözlem” bizim kendisinde aradığımız ve tam on ikiden vurulduğumuz nokta. Çok iyi bir seyirci, hafızası güçlü birisi Cem Yılmaz.

Gidilmemiş taşra değil de hiç gidilmemiş arka sokakların, 3. Sınıf otel sosyolojilerinin, seyyar satıcıların, mahkumların, bağımlıların, herkes uyurken bir yerlerde uyumadan yaşayanların, yaşananların çetelesini tutmuş bir gözlemci bu filmde de Yılmaz. Ruhen çökmüş, neredeyse hayatın tüm nüvelerine karşı bir bakış açısı ve öngörüsü olduğu halde çareyi artık ölmeyi istemekte arayan bir profesörden alkolik eczacıya, cezalandırıldığı halde saplantısından vazgeçmeyen mahkûmdan, kimsesiz sokak bağımlısına, cenderedeki hayatların toplamını bir küçük alanda; bir otelde ve onun ön sokağında hem de bir gece de anlatmaya çalışmış. Çünkü bazen bir gece sonsuzluk kadar sürer.

Tehlikenin herkes için büyüdüğünün farkına varmış bir bakış var filmde. Bu anlamda da sinemada ayrı bir yeri olacak. Risk alıyor ve hakkını veriyor.

Pandemi esnasında işsiz kalmış Ayzek artık annesinin evindedir. Pandemi esnasında işsiz kalmış, hatta şu anda da enflasyon sebebiyle işsiz kalmış ya da kirasını ödeyemediği için ebeveyn yanına yerleşmiş ve ne iş olsa yapacak o insanın dramı var Ayzek’te fakat filmin ana konusu bu kısım değil. Her şeyin sınıfsal olduğu gerçeği. İşte mıh gibi dönüp dolaşıp filmin ana hattı oluyor. Her yol bu gerçekliğe çıkıyor…

İnsanların zorlu hayat koşullarıyla ilgili tüm yaşadıklarından, bu durumun neticesi olan duygu durum bozukluklarına, kaygılara, saplantılara… Bunları yaşayan insanın boşluğundan faydalanmak isteyen, krizleri fırsata çeviren ve insanların açık portlarından girerek onların bu acizliğini maddi manevi kâra çeviren şifacılar, yaşam koçları, turuncu çarşaflar…

Tıklanma, popüler olma uğruna denetimsiz çoğalan beslenme trendi uzmanlarına da telmih var. Alkali beslenme, avokado, 6 adet badem, belir bir saatten sonra bir şey yememe, Ramazan ayı dışındaki oruç… Ayzek aradığı mutluluk için beslenmeden ruhsal deneyimlemelere her çareyi arıyor. Fakat bunun hiçbir şekilde çözüm üretmediğini acı acı tecrübe ediyor. Her sahneyi biliyoruz, her söylenen tanıdık… Biz bunlara maruzuz.

Mekanik problemlerin ruhani çözümleri yok ne yazık ki. Kriz anında hepsi boşa çıkıyor... Aksine bir tepsi su böreği etrafında buluşarak mutlulukla beslenen aile bireylerinin huzurunu anlatıyor Ayzek. İnsanın özüne yabancılaşmasının daha büyük bir problem olacağına. Hasılı Modern zaman boşluk kaldırmıyor. Kinoalı salatalar mutlu etmiyor…

Gemideki eski dostu Salih Abi’siyle karşılaştığında “Arkadaşlara söyle; Ayzek karaya oturdu” cümlesi aslında çok yüklü bir metafor. İnsanın şartları dışına çıkarıldığında yaşadığı sancı başka türlü anlatılamazdı.

Film sonunda Kadına şiddeti de cezalandırması çok alfa bir hareketti. Onu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Ez cümle Ayzek güzel bir reflektör tutmuş bu sosyal medya tarafından iğdiş edilmiş ve hali hazırda ediliyor olan hayatlara. Do not Disturb biraz Anayurt Oteli, biraz Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar’ı, biraz bugünü en çok da yarını anlatan bizden bir film olmuş.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum