Filistin, İsrail, Ümmü Gülsüm

Filistin kelimesi davul sesi gibidir, cesaret verir, güçlendirir ve harekete geçmeniz için ilham verir.” Ümmü Gülsüm

Ümmü Gülsüm’den daha çok sevilen bir modern Arap kültür hazinesi yoktur. Dünya üzerinde sesinin yankılanmadığı çok az coğrafya kalmıştır. Malumdur ki sadece devasa oktavda bir ses değil bir pan-arabizm neferiydi Ümmü Gülsüm. Gerek 52 devriminde gerekse 56’da Süveyş Krizi esnasında daima devletinin yanında olmuş, konser serileriyle ve radyo yayınlarıyla halkı konsolide etmiş siyasi bir figürdü de aynı zamanda.

Koyu bir Arap Milliyetçisi olmasının yanında Müslüman halklar için de bir umudu taşıyan isimdi diva. Müziği her zaman ekonomik bağımsızlığı teşvik etmek için kullanıldı. Kalkınma, sömürgecilik karşıtı hareket ve Müslüman kimliği artık sanat hayatının ayrılmaz mottolarıydı.

Tüm arap ülkelerinin bir araya gelerek Orta Doğu üzerindeki malum emelleri olan ülkeleri topraklardan sürme muradı onun hayallerini süsleyen asıl ülkülerdi. Bu anlamda da tarihi boyunca savaşın kucağından ayrılmamış gariban Filistin’i de birçok kez ziyaret etti ve Filistin Halkı için şarkı söyledi.

Divanın Filistin’e İlk gidişi 1928’de oldu. Hayfa’daki Arap Gençlik Derneği’nin davetini tereddüt etmeden kabul etmişti. Konser verme konusunda bu denli seçici bir divanın Filistin’e gitme konusundaki ısrarı hissettiği sorumluluğun bir dışa vurumuydu.

Müteakip kereler gittiği topraklarda 1948’de İsrail devletinin kurulmasından önce Yafa, Kudüs ve Hayfa’nın hâlâ İngiliz Mandası Filistin’in parçası olduğu dönemde sokaklarında bağırarak şarkı söyleyerek yürümüştü. 1967’de Paris’teki Olympia’da vereceği efsanevi konsere dahi bin bir rica üzerine çıkan Ümmü Gülsüm’ün davasına olan aidiyetini de anlayabileceğimiz bir duruştu bu.

Ümmü Gülsüm ve onun görkemli, muhteşem sesi aynı zamanda Filistin’in tüm trajedisine de eşlik ediyordu. Radyo röportajlarında ne vakit Filistin’den bahsetse hiçbir zaman kaçamak ifadelerde bulunmadı; “ona göre şeksiz ve şüphesiz Filistin halkının ve topraklarının siyonistlerden kurtarılması hem de tamamen kurtarılması” gerekiyordu. Dayanışmanın da ötesine geçen bu bağ, onun Filistin’deki kişisel deneyimlerinden, anılarından ve Filistin insanlarıyla olan sarsılmaz bağlarından kaynaklanıyordu. Maddi anlamda da hem şahsi gelirinden hem de konser gelirlerinden mücadeleye bağışlar yapan bir isimdi Diva.

İsrail’in üçüncü büyük şehri Hayfa yakın zaman önce divanın mirasını onurlandırmak için 2020 senesinde harekete geçmişti. 30.000 sakininin yaklaşık yüzde 10’unun Arap oluşuna saygı gösterme zorundalığı hissederek bir sokağa Ümmü Gülsüm’ün adını vermek üzere şehirde oylama yapıldı. Hayfa Belediye Meclisi Başkanı Einat Kalish-Rotem kararın şehrin “Araplar ve Yahudiler arasında bir birlikte yaşama modelini temsil etmesinin bir yansıması” olduğunu söylemişti. Aslında amaç bir anlamda diva üzerinde de bir aitlik kurmaktı, çünkü Ümmü Gülsüm’ün en az Filistin halkı kadar kendileri üzerinde de hakkı olduğuna inananlar vardı. Toplum her şeye, toprağa, kültüre, sanata, dine tahakküm kurmak, ansızın tabiri caize “çökmek” üzerine kurulu bir toplum.

Haliyle bu süreç İsrail’de büyük tartışmalara yol açtı. Siyonistler her konuda birbiriyle bir düşünüyormuş gibi gözükse de ayrı fikirlerdedir. Dünyanın en güzel sesine dahi şayet Yahudi değilse nefreti vardır. Bebeklere, çocuklara nefreti vardır. Hayata, kendisinden olmayan her şeye nefreti vardır.

Efsanevi Mısırlı divayı da İsrail’de onurlandırma kararı sağ kanadı çok kızdırdı elbette. Likud Partisi Milletvekili, Hayfalı Ariel Kallner belediyenin kararını kınayan ilk isimlerden oldu “Yahudi devletinin yıkılması çağrısında bulunan bir sanatçıyı anma istediğinden üzüntü duyduğunu” söyledi. Bu vekilin şu ara devamlı suretle 2. Nakba çağrısı yaptığını sözlerime ekleyeyim.

Benjamin Netanyahu’nun oğlu Yair de karar hakkında yorum yaparak “utandığını ve kızgın olduğunu” söylemişti. “Mısırlı sanatçının “İsrail’e karşı savaş çabalarına cömertçe bağışta bulunduğunu” belirterek “Ümmü Gülsüm’ü onurlandırmanın anlamı İsrail’in devleti ortadan kaldırmak isteyen en büyük düşmanlarından birisini anıyor olmaktır” demişti.

Malum babasından da sağcı ve sosyal medyada devamlı nefret söylemleriyle meşhur olmuş bir isim Yair Netanyahu. Babası dahi kendisine ve politikalarına oğlu kadar bağlı değildir.

Bu yazıyı şu sebepten yazma gereği duydum. İlki hiçbir sanatçının Ümmü Gülsüm kadar zulüm karşısında duruş sergileyemeyeceği, böyle büyük bir gücü etrafında toplayamayacağını görmek ibretlik bir hadise. Vefatı üzerinden şunca yıl geçmesine rağmen…

İkincisi bu insanlar da seneler önce vefat etmiş, sokaklarının tuğlalarına sesi sinmiş o yüceliğe dahi nefret duyacak vicdansızlıkta bir insanlık. Bunun demansını neden sürekli yaşıyoruz, anlamamız mümkün değil.

Ümmü Gülsüm’ün yüreği gücünden kaynaklanıyordu. Yoksa “Türkiye-İsrail doğal gaz boru hattı projesi avantajlı bir konum kazanıyor” haberlerindeki güç başka bir güç karıştırmayalım.

İnsan düşmanını iyi tanımalı ve bilmeli ki eski düşman dost olmaz.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum