Giordano Bruno, Ramazan Hoca ve Orta Çağa Girişimiz
Mütevaziliği unuttuğumuz bir dönemdeyiz. Dinin emrettiği mütevazilik, Peygamberin mütevaziliği, Allah’ın yasakladığı gösterişten uzak olma, sanki dinin sakındırdığı bir hal değil de “modern bir Müslümanda” olması gerekenmiş gibi iteleniyor. Enteresan…
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin ne dağlara boyca ulaşabilirsin.” ayeti de “İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme.” ayeti de bu gösteriş sevdalılarının literatürüne girmiyor.
Çarşıda gezen, senin gibi, benim gibi bir peygamber… Evet onun bu sıradanlığı insanların en çok şaşırdığı şeydi. Malum Orta Doğu toplumları gösterişi pek sever. Varlığını başkalarının gözünün içine sokmayı, şaşaayı. Biz de ülkece ağır ağır bile değil, hızla bu anlayışa öykünmeye doğru yol alırken bu kör gözüm parmağına saltanatı başkalarının gözünün içine sokmazsak olmaz tabi.
3 aile bireyi ömür boyu çalışsa ve biriktirse alamayacağı arabalara çakar taktırmalar, sağ şeritten boylu boyunca gitmeler, arkada önde yine alınması mümkün olmayan arabalarla korunmaklar, artık bunlar vaka-ı adiye olmuştur. İşte bu iklimde unuttuğumuz “mütevazilik” temasından hareketle, kendi çapında dine dair düşüncelerini anlatan birisi vardı.
“Diyarbakırlı Ramazan Hoca” olarak bilinen Ramazan Pişkin hunharca bir cinayete kurban gitti. Ramazan Pişkin hakkında birkaç sosyal medya videosunda rastlaşmam dışında pek bir malumatım yoktu. Fakat görünüşünden her haliyle gariban bir hayatı seçtiği, sıradan olmak istediği belliydi. Aykırı olan ise…
Aykırı olan fikirleriydi. Fikirleri, kendisini dinin yegâne sahibi ve koruyucusu addeden gruplar ve hocaları için en tehlikeli, öyle böyle değil aşırı tehlikeli düşüncelerdi. Öyle sakıncalı fikirlerdi ki bunlar, hakkındaki çekilmiş hemen her videoda ne kadar da zararlı söylemler olduğu anlatıldıkça anlatılmış “aman dininizi bunlardan koruyun” diye sıkıca tembihlenmiş, “dinin zinhar daha büyük bir düşmanı olamaz” diye ihtar üstüne ihtarlar yapılmıştı.
Kendisinin de tehditler aldığını söylediği videoları izledim. İşte bizim düştüğümüz karanlık çukur, bir orta çağ sekansı burasıdır.
Orta Çağ denince aklıma meşhur düşünür Giordano Bruno geldi. Giordano Bruno, uzay ve sonsuzluk hakkındaki teorilerinin Hristiyanlığa aykırı bulunması nedeniyle Roma Engizisyonu tarafından kazığa oturtulmuş ve yakılarak öldürülmüştü.
Bahsetmek istediğim konu Ramazan Pişkin’i Bruno ile özdeşleştirmek veyahut fikirlerinin mahiyetinin ne olduğu değildir, fikirleri ve savunuları yüzünden kendilerine layık görülmüş haksızlıklardır.
Neredeyse 450 yıl önce bir fikrin gördüğü muameleyle 2023 Türkiye’sinde fikirlerin gördüğü muameleye bakar mısınız? Üstelik Bruno da din temelli eğitim almış bir düşünürdü. Güneşin güneş sisteminin merkezinde olduğu, Dünya’nın kendi ekseni etrafında döndüğü ve evrenin sonsuz olduğu gibi bugün doğru olduğunu bildiğimiz pek çok şeyi tutkuyla savunuyordu.
1500’lü yıllarda Avrupalılar, Dünya’nın bir gezegen olarak tek bir güneş sisteminin merkezinde olduğuna inanıyordu. İnsan, Allah’ın en üstün yaratımıydı, dolayısıyla her şeyin ortasında da o vardı. Diğer gezegenlerin ve yıldızların ötesinde, Tanrı’nın ikamet ettiğine inandıkları göksel alemin başlangıcını belirleyen ve tüm güneş sistemini ilahi varlığıyla çevreleyen bir sınır vardı. Avrupa’da bu evren görüşü, yüzyıllar boyunca kabul edilen statükoydu.
Bruno’nun hayatındaki trajedi, insanların kendi teorilerini ciddiye almasını sağlayamamasıydı. Zira 16. yüzyıl kozmolojisi Hıristiyan öğretileriyle derinden iç içe geçmişti ve bu kozmolojiye karşı çıkmak bir anlamda Hıristiyanlığın da kendisine karşı çıkmak demekti. Bruno’nun teorileri, insanların yaratıcı Tanrı’nın koruyucu ilahi benliğiyle çevrelediği bir yaratılışın merkezinde yer aldığı, geleneksel sonlu evrenin doğal, hiyerarşik düzenini sarstı.
Bruno’nun Rönesans toplumunun kapalı, sonlu bir evrene dair hâkim inancına karşı böyle uçuk fikir ve ideaları bir zehir olarak potansiyel mümin adaylarını kirletecekti. İnfazını da bu sanrı hızlandırdı.
Kendisine engizisyonda “fikirlerinden vazgeçmesi durumunda affedileceği” söylense de yıllarca tüm savunmalarında düşüncelerini savunan ve ispatlayan bilimsel metinler hazırladı, engizisyona sundu. Elbette engizisyon kendi teolojilerine ters düştüğü için infazı onadı ve Bruno halkın gözlerinin önünde en ağır işkenceler eşliğinde diri diri yakılarak öldürüldü.
Bugün Bruno yok fakat fikirleri, açtığı çığır bilim ve akademi nezdinde birer mantra niteliğinde. Hayatı en değerli tiyatrocuların oynadığı oyunlarla senelerdir hemen her ülkede sahnede. Hakkında yazılmış kitaplar buradan güneşe yol olur.
Özdeşleştirdiğim konu fikirlerin karanlık olduğunu düşünebilme zannı. Başkasının fikrinin bir başkasını zehirleyebileceği düşüncesi. İnsan bu sistemle hiçbir inanışı koruyamaz. Hiçbir kanaat önderi veyahut dini önder fikir sahiplerini yok ederek kendi inanç sistemini kuramaz. Kendi inanç sisteminin şüphesiz en doğrusu olduğu gücüyle başkasını tekfir edemez ve suçlayamaz.
Bugün engizisyonda Bruno’nun kalemini kıran o insanların hakkında en ufak bir bilgimiz dahi yok fakat Bruno bir ilim ve bilim kahramanı olarak hala literatürde.
Ramazan Hoca sebebini henüz bilmediğimiz bir sebeple öldürüldü. Fikirleri daha çok merak edilecek, çünkü mazlumlar genelde doğru düşünür, güce boyun eğmez, hataları, yanlış fikirleri de olsa başkasına zarar vermekten imtina eder.
Orta Çağ ahlakına koşar adımlarla yuvarlandığımız şu zaman diliminde tüm insanlara söylediklerinin nelere sebep olabileceği konusunda itidale davet ediyorum.
İnsanın zihninde Hz. Musa’nın kavmine telmihle söylediği şu ayet akla geliyor.
“Bu beyinsizler yüzünden bizleri de mi helak edeceksin Allah’ım?” (7- 155)