Miyazaki ‘ruhların öze kaçışı’

Hayao Miyazaki, 5 Ocak 1941’de Tokyo’da doğdu. 1941 senesi Amerikan bombalarının Hiroşima’ya düşmesinden dört yıl öncesiydi sadece. Doğduğu zamandan dolayı Miyazaki, savaşın sonuçlarına derinden kök salmış bir şekilde yaşadı. Oturduğu kasabayı yakıp yıkan hava saldırısının ardından hayatı boyunca savaş karşıtı, savaşan devletlerin politikalarının karşıtı bir tutumun da sahibi oldu. Doğayı, insanı, yaşamı korumaya adanmış bir hayatı seçecekti…

Yönetmen, yapımcı, senarist, animatör, yazar ve manga sanatçısı Miyazaki, 1958 Yılında çekilen ilk uzun metraj anime filmi olan Hakujaden’i izledikten sonra animatör olmaya karar verdi ve filmi çeken stüdyo olan Toei Douga stüdyosunda animatör olarak işe başladı.

Miyazaki denildiğinde dünyanın en iyi animatörü ve anime stüdyosunun direktörü olmasından bahsedebiliriz. Filmlerinin her birisi de uzun yazı ve makalelerin konusudur. Fakat ben yazının genelinde Miyazaki’nin uzun bir süre toplumun resmi dini olarak da kabul edilen Şintoizm’e olan inancını ve bunun filmlerine olan tezahürünü anlatmayı tercih ettim.

M.S 6. Yüzyılın sonlarında Japonya’da, Çin dinleri olan Budizm ve Konfüçyüsçülük’ten ayırt edilmesi için Şinto adında yeni bir din yaratıldı. Kökleri ekseriyetle Budizm’e dayanan bu din, ana hat olarak doğayı, ekolojiyi ve onun korunmasını merkeze alır. Şintoizm’in ana fikirlerini filmlerine eklemlemeye çalışan Miyazaki senaryolarında, ekolojinin korunması, savaşa ve savaşın öğesi olan devletlere muhalefet, günümüz bağlamında eski Japon değerlerinin yeniden kazanılması, geleneğin ihyası gibi arzulanan, yinelenen temalar vardır. Bu değerler Şintoizm ve Budizm’de derinden kök salmış kavramlardır. Miyazaki, bu iki hayat felsefesinden mülhem fikirleri somutlaştırır ve kendi kişisel deneyimleriyle harmanlayarak filmlerinin ana hikayesine giydirir.

Şintoizm öğretilerindeki değerleri ana hat olarak benimseyen Miyazaki, insan yaşamında, toplumda ve dünyada iyi olan her şeyi arar, iyiliği bulur ve öyküsünün merkezinde bunlardan zevk almaya ve bunları sürdürmeye odaklanır. Filmlerinde ekseriyetle erdem, merhamet, yardımlaşma ve kendine güven ideallerini tasvir eder. En çok da geleneğe büyük değer verir. Çünkü gelenek onun kökleri ve sonsuzluğudur.

Kami, Şinto dinindeki ruhsal güçlerin genel adıdır. Bu güçler tanrılar, eski ataların ruhları, doğanın ruhu, mekanların ve insanların ruhu gibi kavramlardır. Miyazaki’nin filmlerindeki karakterler “Kami” (tanrılar veya ruhlar) ile etkileşime girer, kutsal mekanlara veya kamiyle rahat iletişime geçilecek alanlara yerleştirilirler. Princess Mononoke’de dağ, Komşum Totoro’da bir ağaç ve Spirited Away’de bir kami hamamı gibi. Miyazaki, Japonya’nın kültürel mirasını günümüz bağlamında yeniden ve defalarca ele almak, Japon kültürü ve dinini anlatmak için filmlerinde temel Şinto sembollerini kullanır.
1997 senesinde çektiği “Prenses Mononoke” efsanevi bir orta çağ geçmişinde, 2001 seneli “Ruhların Kaçışı” ise modern bir zamanda geçer. Zaman ve mekân bir hayli farklı olsa da her iki filmdeki ana temalar oldukça benzerdir.

Miyazaki’nin Ruhların Kaçışı (Spirited Away) En İyi Animasyon Filmi dalında Oscar kazanması bir anlamda batının materyalist anime sektörüne Şinto öğretilerinin benimsetilmesi gibiydi. Filmdeki pek çok tema evrensel olsa da filmin tüm olay örgüsü, Japonya ve Şinto’ya özgü manevi bir dünya anlayışı etrafında dönüyordu. Hikâye, saf ve biraz da şımarık bir kız olan Chihiro’nun evinden, arkadaşlarından ve tanıdık çevresinden uzağa taşınmasından duyduğu üzüntüyle başlıyor ve gelenekten kopan ailesinin yanlış tercihlerini yine geleneğe ve kurallara sahip çıkarak ruhlar aleminden gerçek dünyaya döndürüşünü anlatıyordu. Hikâyenin özünde Prenses Mononoke gibi Ruhların Kaçışı da izleyiciyi Şinto’nun bazı temel kavramlarıyla karşı karşıya getiriyordu: ruhlar dünyasının varlığı ve saflık kavramı. Öze döndükçe, Şinto kurallarına sadık kalındıkça ve doğaya saygı duyulduğu sürece elde edilecek huzur…

Miyazaki Şinto’yu, Şinto’daki saflık fikrini, insanlığın ruhlar dünyasıyla ilişkisini ve modern Japonya’nın ekolojik kaygılarını keşfetmek için kullanır. İzleyici, macera dolu, karmaşık olay örgülerinin, olağanüstü, elle çizilmiş animasyonlarla canlandırılması karşısında büyülenmeden edemez; ancak bu mükemmelliğin gerçek anlamda anlamına vakıf olmak için arkadaki ana kültüre, dine, geleneksel ögelere aşina olmak gerekir. Fark edilir ki yönetmen bu gücü inandığı ve sadık kaldığı öğretilerden almaktadır.

Zaten o derinliği Miyazaki’ye ancak böyle animist bir ruh, iman verebilirdi. Özgünlük en çok da özüne olan sadakatla ilintili. Miyazaki’nin yerelliği globale taşımasının ardındaki en büyük sır buydu; Geleneği kutsamak…

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum