Muhalefete öğütler
CHP’nin İBB adayı Ekrem İmamoğlu.
Ülkenin en büyük şehrini yöneten İmamoğlu, genel seçimlerde de partisi adına büyük bir yük yüklenmişti.
Hem üzerindeki teveccühten, halkın kendisine olan ilgisinden sonuna kadar yararlanıldı hem de ittifak içindeki partilerin üzerinde konsensusa vardığı ve her durumda yönetimde bulunacağı imlenerek oyların arttırılmasına yönelik bir kişi olarak değerlendirildi.
CHP’nin seneler içerisinde kavileşmiş ve muhafazakâr kesimde hiçbir karşılığı olmayan bir yanı vardı ve bu taraf hemen her seçimde iktidarın sonuna kadar kullandığı da bir koz oldu.
Parti ne kadar her türlü değişime açık olduğunu vurgularsa vurgulasın ne yaparsa yapsın, hangi vaatlerde bulunursa bulunsun muhafazakâr kesimde makes bulmayan bir yanı oldu.
Daha dün 1 sene daha üzerinden geçtiğimiz 28 Şubat tüm hatıralarıyla orada öylece dururken vaziyetin sosyolojisi üzerine yazılmış onca yazıya elbette bir tanesini daha eklemeyeceğim.
Fakat genel seçimlerdeki güvensizlik yeniden zuhura geldi ve sağ ittifakına rağmen seçim kaybedildi.
İmamoğlu ve Yavaş Chp’nin sağ kanada açılmış kapısı gibiydi.
Kendisine ait “Birçok kez söylediğim gibi: İstanbul’da kazanan Türkiye’de de kazanır. İstanbul’da başarı, kişiyi ulusal siyasette çok önemli noktalara taşıyacaktır.” Sözleri kısmi anlamda gerçekleşemedi zira İstanbul kazanıldıysa da Türkiye kazanılamadı.
Çünkü ülke siyasi bir programdan çok siyasi şahıslara bağıtlanalı çok olmuştu. Ne vaatler ne programlar ne sorunlardan çıkış yolları ne de yaşanan problemler… Seçimin belirleyici unsurları olamadı, olduysa da yüksek bir pay elde edemedi.
Elbette bu seçimler her ne kadar belediye seçimleriymiş gibi gözükse de muhalefetin de iktidarın da beklentilerinin yüksek olduğu seçimler. Ve İmamoğlu da kendisinden beklenen yüksek çıkışları elinin tersiyle itmiş bir belediye başkanı.
Ne Meral Hanım’ın ve görülüyor ki halkın Cumhurbaşkanı adayı olmasını istemesindeki ısrarını gerçekleştirdi, ne de post Kılıçdaroğlu döneminin yeni lideri olmayı…
Bu seçimde de önceki yerel seçimlerde olduğu gibi genel seçimlerin peşrevi olduğu düşüncesi de yok. Her seçimin bileşenleri yekpare, halkın siyasi beklentilerinin değişim süreci de olabildiğince hızlı.
Siyaset Risktir.
Siyasi kariyerine İstanbul Belediye Başkanı olarak başlamış bir liderin uzun yıllardır Cumhurbaşkanı olduğu ülkede İstanbul seçimlerini kazanmanın önemini elbette herkes biliyor.
Ancak Millî Görüş kimliğiyle başladığı siyaset hayatında siyasi kariyerinin tüm başarısını halefine isyan ederek elde etmiş bir liderin cesaretini göz ardı etmemek de en önemli meselelerdendir.
Başarısızlığınızda bir celsede yanınızdan attığınız siyasi partiler seçmendeki inandırıcılığı zedeledi mi zedelemedi mi? Bu seçimin makası en çok açacak sorusu budur.
İkinci soru şudur; Muhafazakârlar neden her zaman eskiyi deniyor? Muhafazakâr seçmen neden yeniliğe değil de geçmişe odaklı? Bu sorunların cevabına eğilmek muhalefet açısından en elzem iş. Üzerinde çok veyahut yeterince çalışıldığı düşünülse de bu elbette doğruyu ifade etmiyor. Etseydi bugün ülkenin cumhurbaşkanı başka bir isim olurdu.
Siyasete “gerçeklik” perspektifinden bakmak ve yanlışları doğru okumak çok elzem.
Öncelikle muhalefet şunu bilmelidir;
Bireysel özgürlüğü kolektivizm ve devlet karşısında ayrıcalıklı gören ilkeli muhafazakârlar, kısmi olarak muhalif muhafazakârlar için seküler söylemler içinde nefes alamayan partiye, acilen bir alan açılmalıdır.
Genel seçimlerde bunu ittifak ortağı muhafazakâr partilerle bir araya gelerek deneyimlemiş olsanız da asıl olan bu değişimi ivedilikle kendi içerinizde yapmanızdır.
Partinin bazı Muhafazakâr üyeleri bulunabilir. Ancak bu görüntü bütüne timsal olamaz. Seçmenler liderleri ve partileri bu konuların her birinde sahip oldukları düşünülen değerlere göre ölçer, bir ya da birkaç kişiyi bütüne özdeşleştirmez.
Solun seçmenlerle kalıcı bir bağ kurmakta bu kadar zorlanmasının bir nedeni sağın yerleşik bir avantaja sahip olmasıdır; muhafazakarların değerlerine olan aidiyetleri diğer seçmen prototiplerine göre daha sağlamdır.
Sosyal psikolojideki en sağlam bulgulardan biri, insanların inanmak istedikleri şeye inanmanın yollarını bulmasıdır.
Parti olarak değerleriniz kendinizi rakiplerinizden yeterince yukarı çıkarmıyorsa ve bu senelerdir sürüyorsa, seçmenler size oy verip vermeme konusunda farklı ipuçları bulmak için söylemlerinizle hareketlerinizin tutarlılığına bakar.
Ahlaki psikoloji açısından bakıldığında acı fakat gerçek bir teşhis var: Ulusal düzeyde siyaset alışverişten çok dine benzer. Bu şu demek, kişisel çıkarlardan veya belirli politikalardan çok, bir ulusu birleştiren ve onu büyüklüğe çağıran ahlaki bir vizyona sahip olmadan iktidar olabilmek hayaldir.
Sağ siyaset bu gerçekliği hemen her zaman soldan daha net görme eğiliminde olduğu için Türkiye tercihini hep bu yönde kullandı.
Bu sağlam kırılmanın yaşanması için İmamoğlu siyasetinin yerel seçimlere değil partinin bütününe sirayet etmesi en önemli işmiş gibi duruyor.
CHP için başkaca bir çıkış yolu olmayabilir.