Sanatta da siyasette de bir deha; Ümmü Gülsüm

50’li yıllara gelindiğinde Mısır’ın siyasi haritası bir daha eskiye dönmemek üzere değişecekti. İngiliz mandası karşıtı protestolar tüm ülkede, özellikle Kahire’de büyüyerek devam ediyordu. Bu protestolar içerisinde ‘Kahire Yangını’ olarak bilinen 700’e yakın binanın kül olması bardağı taşıran son damla oldu. Hür subaylar adıyla bilinen ve liderliği Cemal Abdunnasır’ın yaptığı oluşum, Krala ve monarşiye, İngiliz mandasına karşı halkın karşı duruşunu da yanına alarak darbe yaptı.

Darbenin şiarı olan yasaklar, yasaklamalar da Mısır’da tüm hızıyla başladı. Bundan en büyük nasibi de kozmopolit Kahire’deki sanat hayatı aldı. Nihayetinde Ümmü Gülsüm’ün, şöhreti dünyayı sarmış perşembe akşamı radyo konserleri de sonlandırıldı. Bundan çok sonra haberi olan dönemin ulusal kahramanı ve darbenin lideri Abdunnasır büyük bir öfkeyle “Oldu olacak piramitleri de yerlerinden kaldıralım. Tüm Mısır halkının bize düşman olmasını mı istiyorsunuz?” diyerek subaylarına ültimatom verdi ve Ümmü Gülsüm’ün yasağı kaldırıldı. Bu rüşt ispatı ölümüne kadar sahneden inmeyecek bir sanat zirvesinin siyasi gücünün de boyutlarını anlatıyordu. Ümmü Gülsüm her anlamda bir liderdi.

Abdunnasır, Ümmü Gülsüm’ün Arap ve Mısır kültürünün bir sembolü olduğunu, sarsılamaz bir gücü olduğunu biliyordu. Yasağın kaldırılmasının hemen ardından radyo konuşmaları yaparak panarabist bir fitili Ümmü Gülsüm fanatizmi çatısı altında toparladı. Karşılıklı bu etkileşimle Ümmü Gülsüm Arap milliyetçiliğinin bir neferi olacak şekilde -üstü kapalı olarak rejime de destek veren- konserler verdi. Milyon dolarlar kazandı ve kazandığı hemen tüm parayı hazineye bağışladı.

1967’ye gelindiğinde Mısır, bir anlamda kendi Vietnam’ı haline gelen Yemen’deki savaşın içine batmıştı ve işler iyiye gitmiyordu. Büyük yenilgi alınan Arap İsrail savaşlarının yaralarını sarmak da yine Ümmü Gülsüm’e düşmüştü. Aynı sene Arap ülkeleri dışındaki tek performansını Avrupa’da, Paris’teki L’Olympia’da yaptı. Dünyaca ünlü soprano Maria Callas’ın aynı mekân için aldığı ücretin iki katı giriş fiyatı olan bir konserdi bu. Hem siyasi açıklamalarla İsrail’in Arap halklarına yaptığı haksızlıkları haykırmış buradan da elde edilen tüm geliri ülkesine bağışlamıştı. “Sesimi Avrupa’da Mısır için, Filistin için, haksızlığa uğramış Arap halkları için yükselttim.”

Kariyeri boyunca Ümmü Gülsüm, değişen zamanların seyrine uyan, ustaca ve bilinçli hamlelerle yapılmış eşsiz bir estetik ve imge karışımı sundu. Yakaladığı müzikalite ve gelenekten asla ödün vermeyen diva, modern dünyanın dayatmalarıyla da nasıl başa çıkacağını biliyordu. Klasik Arap kültürü ihyasının baş mimarı olsa da aynı zamanda modernitenin de gerekli taraflarından uzak durmaması gerektiğinin farkındaydı. Abdunnasır’ın da kendisiyle birlikte çalışmasını istediği besteci Abdulvahab ile bugün dünyanın en çok bilinen Arapça şarkısı Ente Umri’de -tüm itirazlara rağmen- başta bir batı enstrümanı olan gitarı ve diğerlerini kullanması kendi çağı ve toplumu için bir başkaldırıydı. Bu yenilikleri kendi performanslarıyla birleştirerek müzikal hayatına devam etti.

Bugün bile yeri doldurulamayacak bir orkestraya sahipti diva. Onun sahne icralarındaki yüksek sanatsal kalitede en büyük pay sahibi, her biri usta virtüözlerden oluşan orkestrasıdır. Bu virtüözlerin en önde geleni, müzikalitesinin büyük payını Türk Müziğinden elde ettiğini söyleyen büyük müzik adamı, besteci ve udi Kasabci’dir. Ümmü Gülsüm, şarkıyı seslendirdiği esnada bir yandan seyirci ile hemhal olurken, ilk bakışta çok da fark edilmeyen naif el hareketleriyle otoriter bir maestro gibi arkasındaki orkestrayı da yönlendiriyordu. Uzun süren sahne performanslarında şarkıların gidişatı ister istemez improvizyona kayardı ve bu doğaçlama anlarında onun orkestra üzerindeki hakimiyeti en belirgin halini alırdı. Hem şarkıcı hem şef, hem maestro, hem de hiç detone olmadan, 1 saat aralıksız şarkı söyleyebilen bir güç...

Ümmü Gülsüm özelinde sanatın ve dehanın büyük gücünü, birleştirici etkisini de görüyoruz. Kontralto bir sesin devlet hazinesini hatırı şekilde dolduran maddi gücü elde edebilmesini, ülkesinin haklarını dünyaya haykıracak ortamı yaratabilmesini, dikta döneminde dahi zirveden bir yer kaybetmemesini görüyoruz. Bunlar tarih sahnesinde muadili olmayacak olaylardır.

Bunları sadece Allah vergisi ses yapmaz, yanında deha da gerekir. Ve bu ikisi sadece onda birleşmişti.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum