Şarlatanlar çağı: Modern insanın hurafelerle imtihanı
İnsan tuhaf bir varlık. Gökten düşen yıldızlara bakıp dilek tutan da o, kahve telvesinde kaderini arayan da… Günümüzün modern insanı, her ne kadar eğitimli, bilinçli ve sorgulayıcı olduğunu iddia etse de iş mistik inançlara gelince sorgulamayı bir kenara bırakıyor. Eskiden falcıların köşe başlarını tuttuğu bu piyasayı şimdi takım elbiseli “enerji şifacıları” yönetiyor. Reiki, çakra açma, kuantum sıçramaları, bilinçaltı temizliği… Kâğıt üzerinde çok havalı, ama özünde asırlık safsatalar.
Bugün milyarlarca dolarlık bir sektör var karşımızda. İnsanlar, ruhsal danışmanlık adı altında burç analizi yaptırıyor, doğum haritasına göre kariyer seçiyor, gezegenlerin konumuna bakarak evleniyor. Bu kadar eğitimli insanın yıldız haritasıyla hayat planlaması yapması garip değil mi? Ama işin içinde ‘bilim’ kelimesi geçince, her şey daha ikna edici oluyor. “Kuantum çekim yasası” gibi janjanlı tabirler bilimsel gibi görünüyor ama aslında çoğunun fizik kurallarıyla uzaktan yakından ilgisi yok.
Bu çılgınlık sadece bizde değil. Batı’da da mistik akımlar aldı başını gidiyor. Yoga ve meditasyonun sağlığa faydaları bilimsel olarak kanıtlanmış olabilir ama bazıları bu pratikleri neredeyse bir dine çevirdi. Astroloji, sadece magazin köşelerinde değil, dev şirketlerin insan kaynakları politikalarında bile yer buluyor. İngiltere’de bazı firmalar çalışanlarını doğum haritasına göre seçiyormuş. Çalışkan, üretken olmanız, eğitimleriniz, kendinize kattığınız değerler yetmiyor, gezegenlerin uygun hizada olması da lazım…
Fakat en ironik olan, mistik akımlara kapılan modern insanın dindarları küçümsemesi. Astrolojiye, doğum haritasına, çakra enerjisine inanıyor ama bir Müslüman dua edince “geri kalmış” oluyor mesela. Sabah kalkıp Ayet-el Kursi okumayı gericilik sayanlar, güne “evrenle uyumlanma meditasyonu” ile başlamayı modernlik sanıyor. Yıldızların kaderimizi belirlediğini düşünmek onlar için bilimsel, ama Allah’a inanmak çağ dışı… İnsan işte, çelişkiyi sever.
Sadece mistisizm değil, bilim karşıtı söylemler de aynı mantıkla yayılıyor. Aşı karşıtları da bu grubun içinde. “Doğal bağışıklık” diyerek modern tıbba burun kıvıranlar, sülükle kan temizleyip, kristallerle hastalık iyileştirebileceklerine inanıyor. Limonlu su içerek virüsleri öldürdüğünü sananlar, enerji frekanslarıyla tüm hastalıkları yok ettiklerini iddia edenler... Topuk kanı alınmasına karşı çıkanlar da bu grubun içinde. Oysa bu test, fenilketonüri, hipotiroidi, biyotinidaz eksikliği gibi ciddi genetik hastalıkları erken teşhis ederek, çocukların sağlıklı bir hayat sürmesini sağlayan basit ama hayati bir uygulama. Yeni doğan bebeklerden alınan birkaç damla kanla genetik hastalıkların önlenebileceğini bilmelerine rağmen, bunu ‘doğal sürece müdahale’ olarak görenler var. Bilimin sunduğu bu tür erken teşhis yöntemlerini reddedenler, alternatif yöntemlerle çocuklarını koruyacaklarını sanıyor. Trajikomik.
Mistik öğretiler kadar, dini değerleri istismar edenler de bu piyasada kendine yer buluyor. Bu yapılar, insanların manevi boşluklarını ve duygusal hassasiyetlerini hedef alarak kendilerine bağlı müritler devşiriyor. Kısacası din, insanı hakikate yönlendirmesi gereken bir rehberken, bazıları onu manipülasyon aracı olarak kullanıyor. Kimi kendini “mehdi” ilan ediyor, kimi “ben seçilmiş kişiyim” diyerek mürit topluyor. İnancını gerçekten yaşayan insanlar ise, bu sahte düzenbazların gölgesinde kalıyor.
En bariz örneklerinden biri FETÖ. Duygusal bağ kurarak insanları etkisi altına aldı, onları “seçilmiş bir topluluğun parçası” olduğuna inandırdı ve zamanla sorgulama yetilerini ellerinden aldı. Manevi arayış içindeki insanları kandırarak maddi ve manevi olarak sömürdü, kendisini kutsallaştırdı ve insanları birer piyon haline getirdi.
Son günlerde Belgrad Ormanı’nda kaybolan ve dört gün sonra hastanede hayatını kaybeden peyzaj mimarı Ece Gürel’in ölümü, bu konuyu yeniden gündeme taşıdı. Resmi raporlara göre ölüm nedeni hipotermi ama Gürel’in büyücülük ritüelleriyle ilgili eğitim aldığı iddiaları var. “Witchcraft eğitimi” adı altında insanlara büyü öğreten kişiler gerçekten var ve bu işin bir pazarı oluşmuş durumda. Şamanik ritüeller, bilinçaltı temizleme, enerji alanı açma… İç içe geçmiş, şatafatlı isimlerle süslenmiş modern hurafeler.
Bu yapıların geniş bir alıcı kitlesine sahip olması, insanın umutsuzluk içinde bir dayanak arama eğiliminden kaynaklanıyor. Modern insan, boşluğu hakikatte değil, şarlatanların sözlerinde arıyor. Eskiden aile ve toplum insanın yanında olurdu. Şimdi herkes yalnızlığını ‘bireyselleşme’ diye adlandırıyor. Modern insan, anlam boşluğunu gurularla, şarlatanlarla, sahte spiritüel rehberlerle dolduruyor.
ABD’de NXIVM adlı organizasyon bunun en çarpıcı örneklerinden biri. “Kişisel gelişim” iddiasıyla kurulan bu grup, zamanla kadınları köleleştiren bir tarikata dönüştü. Başta parlak sözlerle insanları çeken bu yapılar, her seferinde benzer bir hikâye yazıyor: Önce “aydınlanma” vaat ediliyor, sonra sorgulamayan zihinler teslim alınıyor. Uç ama yerinde bir örnek en azından edim olarak.
Peki, nereye kadar? İnsanlar gözlerini açmadıkça, piyasaya her gün yeni bir şifacı, yeni bir ruhani danışman, yeni bir “enerji uzmanı” eklenmeye devam edecek. Safları kandıran çok, saflarda umutlar tükenmez.
Tabii ki çözüm belli: Daha fazla eğitim, daha fazla bilinçlendirme, daha fazla denetim… Sonuçta, modern çağın astrolojiye inanan bireyleri, bilimin ışığında eğitilmeye sonuna kadar açık olmalı. Tabii ki Merkür retrosunda değilsek…
