Siyaset düzenleme aracı olarak gizli görüntüler

Bir başkasının kendi rızası olmadan, mahremine makul olmayan bir şekilde müdahale ederek, özel hayatıyla ilgili bilgileri, görüntüleri kamuya açıklayarak şahsın mahremiyet hakkını haksız yere işgal etmesi… Kısaca özel hayatın ihlali.

Türk siyaset tarihinde oldukça sık rastladığımız bir durumdur bu. Dünya siyasetinde de öyle. Bu skandallara kimlerin ismi karışmamıştır ki- Berlusconi’den Sarkozy’e, Bill Clinton’a kadar dönemin en önde gelen siyasetçileri bir zaman bu skandalların öznesi oldu.

“Mahremiyetin ihlali” magazinel yanı oldukça su götürse de ilkesel olarak büyük bir handikap. Kur’an’da da bahsedilen “başkasının ayıplarını araştırmayın” ayetinde emredilmesinin nedeni salt bireyin kendisini korumak amaçlı değil. İnsan ne kadar büyük bir ayıbı yapıyor olursa olsun, aile bireylerinin de rencide edilmesi, toplum nezdinde küçük düşme, düşürülme ihtimalleri vardır ve din bu açıdan sadece olayın öznesini değil, özel hayatına dahil olmuş kişileri de koruma altına alır.

Din bu korumayı yapar yapmasına da en dindar olduğunu iddia eden siyasetçisi dahi bu tecessüs çukuruna bir zaman düşmüştür. İnsanı iddiasından vuran bir dünyadır burası.

Siyaset düzenleme aracı olarak gizli görüntüler.

Oldukça bilinçli ve kolektif çalışmayı gerektiren bu tür skandallar gerisinde büyük planları da içerir. Bu gizli kayıt işleri her seçim öncesinde söylentiler eşliğinde çıkar, genelde atılı suça sahip şahıs adaylıktan çekilir veyahut istifa eder. Tüm bu eylemler iddianın zımni olarak doğru olduğunu kabul etmektir. Fakat bir süre sonra her şey unutulur, hayat kaldığı yerden devam eder-di…

Kaldığı yerden devam eder-di derken o kadar da basit bir cümle değil bu elbette. Kaldığı yerden devam eden siyasettir fakat, skandalın öznesi politik düzenin geri dönüşüm kutusuna geri dönmemek üzere yollanır.

Geçtiğimiz 15 yıla baktığımızda bu şekilde görevinden ayrılmak zorunda kalan ilk siyasi kişilik CHP eski genel başkanı Deniz Baykal olsa da hafızamızı biraz yokladığımızda o yıllarda gökten yağmur gibi mahrem görüntülerin yağdığını da hatırlayabiliriz.

Puslu hafızalardaki o günler şöyleydi;. Baykal’ın görüntüleri sosyal ağlar üzerinden ivedilikle dağıtılırken kendisi de yapacağı ilk iş olan savunma hattına çekiliyordu. “Bu kaset değil, komplo” savunması o dönem skeçlere konu, dillere de pelesenk olmuştu. Artık tamamen köşeye sıkıştığı anda da can havliyle söylediği “özel hayat” ifadesi ile öldürücü darbeyi apandisitine bir harakiri darbesiyle indirmişti.

O dönem siyasi Rakibi Erdoğan bu olaya uzun zaman sessiz kalmayı tercih etmişti aslında, çünkü siyaseten gayri ahlaki çukura düşürülen rakibin de olsa çatışmayı bu kulvara çekmek yakışıksız bir eylemdi. Tecessüstü. Allah tecessüsü yasaklamıştı. Ve biz dindardık. Öyle ya.

Fakat zamanlardan seçim zamanıydı. Siyaset harıl harıl seçim çalışmalarına start vermişti ve mitinglerden mitinglere koşuluyordu. Sonra ne görelim; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kastamonu mitinginde Deniz Baykal’ın verdiği pasın golünü birden atıverdi. Kendisiyle özdeşleşecek meşhur sözü “ne özeli, genel bu genel” çıkışıyla rakibinin siyasi ipini hiç de acımadan bıçak darbesiyle kesti. Baykal koca bir partinin genel başkanlığından istifa etti. Gerekçe olarak da iktidar partisinin kumpasına geldiğini söyledi…

Bir devir kapandı.

Seçim zamanı düşman ancak böyle bir darbe ile vurulur. “Savaş anında at değiştiren yenilir” sözü vuku bulur ve CHP sonraki seçimde ancak iktidar partisinin yarısı kadar oy alır. Sonrası da zaten hepimizin bildiği sonrası…

Yine Erdoğan’ın “Bahçeli’nin yakın çevresinin ve Baykal’ın kasetlerinin yayınlanma nedeninin FETÖ olduğunu, daha da çok yayınlanmasına kendisinin engel olduğunu da söylemesi o zamanın kayıtları arasındadır. Kayıtlar için YouTube’a başvurabilirsiniz.

Hatta ve hatta Bahçeli’nin kendisi için söylediği “AKP iktidarı insanların özeline giriyor” sözlerine de bir hayli içerlenmiş ve seslendiği güruha pek şikâyet etmişti. Dönemin İstanbul mitingi kayıtlarına bakabilirsiniz.

Kısacası özel hayata girilen konular düşmanını zavallı hale getirecekse kullanışlı bir aparat olur. Fakat senin hayatına ait ve bilinmesini görülmesini istemediğin bilgiler, görüntüler, e-postalar ise ivedilikle kapatılır. Tıpkı kedinin hacetini kumla kapatması gibi… “Hukuksuzluk” kendisini zor durumdan kurtaracaksa kullanılacak bir kelime oluverir.

Yeni bir kaset skandalıyla karşılaştığımız şu günlerde geçen 10-15 yıl boyunca siyasetin etik anlamda bir arpa boyu yol almamış, alamamış olması da manidardır. Hala bu ahlaksızlık çukuruna düşebilen birilerinin olması ve şahsın özel hayatını siyasi partinin bütününe teşmil edebilecek o kötülüğün prim yapacak sanılması, trollerin leşe üşüşen akbaba gibi rezillikten fayda devşirme çabası zavallılıktır.

Ben ortada can çekişen bir siyasi oluşumun aciz çırpınışlarını görüyorum. Bu milleti bu ahlaksızlıklarla kim muhatap ediyorsa attığı taşın öldürdüğü kurbağaya değmeyeceğini bilmesi de elzem. Çukurdaki işler çukurda kalır.

Rahmetli Baykal o zaman giderayak sarfettiği sözlerle ne demek istemiştir, kim bilir.. “Ana muhalefet liderine yönelik bu kadar kaba kanunsuzluk, bu kadar kaba ahlaksızlık, bugünlerin ortamında iktidarın bilgisi ve onayı olmadan gerçekleştirilemez, piyasaya sürülemez. Komployu ayıplar gibi yapanlar aslında bizzat ayıbı işleyenlerdir.”

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum