Tek çözüm ‘öldürmek’ olamaz
Ve Allah, yeryüzünü tüm yaratılmışlar için bir yaşam alanı kıldı.” 55:10
Adalet ve Kalkınma Partisi, hayati tehlike oluşturduğu gerekçesiyle sokak hayvanlarının, özellikle de köpeklerin 30 gün içerisinde sahiplenilmemesi halinde “uyutularak” yani enjeksiyonla öldürülmesine ilişkin yasal düzenleme hazırlığı yaptı. Konu da haliyle daha Meclis’e gelmeden büyük bir tartışma yarattı.
Uyutulma sözlükte “Hayvanda korku ve endişe oluşturmadan olabildiğince süratli bilinç kaybı (ve böylece ağrıya duyarsız) sağlayan öldürmedir.” cümlesiyle tanımlanmış. Ötenazi olduğu söylenemez zira maktul edilgen, herhangi bir talep bildiremeyen fakat kendisi hakkında yaşamaması kararı çıkmış bir canlı hükmünde bu tanıma göre.
İşin ilginç tarafı ölüm taslağı hazırlanan canlının önünde iki opsiyon var bu yasal düzenlemeye göre ya sahiplenilecek ya da öldürülecek. Bu durum “ya benimsin ya toprağın” vakası anlayacağımız en yalın haliyle.
Aslında gelinen nokta ibretlik. Bu yasa taslağı da ülke siyasetinin bir iz düşümü. Yani olay kronik hale gelene kadar herhangi bir eylem planı ya da doğru dürüst bir eylem planı geliştireme fakat iş çığırından çıkınca en ileri prosedür uygulamaları hayata geçir.
Biz kur korumalı mevduat denen ucube sistemin nasıl hamlelerle ve ne uğruna ülkenin başına açıldığını biliyoruz. Faiz kararlarının sürüklediği uçurumlarda seçilen hamilerin politikalarıyla sürüm sürüm süründük. Nasıl vaziyet bu hale gelene kadar bir önlem almak ve bilimsel bir yaklaşım sunmak şöyle dursun gelişi güzel topa vuran bir siyasetle yaşadıysak, sokak hayvanları söz konusu olduğunda da aynı can havli kararların eşiğindeyiz. Bunu bilelim.
Elbette birçok insanın sokak köpekleri tarafından saldırıya uğradığı, yaralandığı ve hatta ne yazık ki bazıları hayatını kaybettiğini biliyoruz ve bu çok çok acı, elim bir vaka. Ancak mevcut durumun müsebbibi geldiğimiz şu yüzyılda hala daha ortalıkta dolanan sokak sürülerinin olabilmesidir. Sokak hayvanlarıyla mücadele etmenin ve vaziyetlerini kontrol altına almanın bilimsel yöntemleri vardır ve bunları uygulayan ülkelerin somut başarıları da ortadadır.
Sokak hayvanları popülasyonu öldürerek azaltılamaz
5199 sayılı Kanun’un 6. maddesi hayvanların kısırlaştırılıp aşılandıktan sonra alındığı yere geri bırakılmasını emrediyor. Öldürülmeleri suçtur.
“Sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmeleri yasaktır.
Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.”
Dünyanın birçok yerinde uygulanan ve bilimsel araştırmalarla desteklenen bu uygulama sokak hayvanı popülasyonunu kontrol altına almanın en etkili ve vicdani yolu olmuş tüm bilimsel verilere göre. Kanunun çıktığı 2004 yılından önce belediyeler tarafından toplanan hayvanlar şehir dışına atılıyor veyahut öldürülüyorlardı. Cumhuriyet öncesinde uygulanan bu sistem ile sokak hayvan popülasyonu hiçbir şekilde kontrol altına alınamadı hatta bu deneyimle birlikte daha büyük bir üreme patlaması meydana geldi. Zira nüfusun azalması beslenme ve üreme imkanının da artması demektir.
Çözümü olmayan ya da tek çözümü “öldürmek” olan bir sorun değil
Birçok ülke sokak hayvanları sorununu çözmek için kısırlaştırma ve aşılama programlarını başarılı bir şekilde uyguladı. Hindistan’ın Jaipur eyaletinde yapılan aşılama kampanyalarıyla birlikte kuduz vakaları sıfırlandı ve başıboş köpek popülasyonu %28’e düştü.
Sahiplendirme kampanyaları
Amerika (ASPCA) verilerine göre, ABD genelinde her yıl yaklaşık 3,2 milyon köpek barınaklardan sahipleniliyor. Sahiplendirme kampanyalarının ne kadar etkili olduğunu gösteren önemli bir çalışma da New York, Los Angeles ve Austin gibi şehirlerde barınak hayvanlarının %90’ının sahiplenilmesi. Ciddi bir oran. (2012 ASPCA raporları)
Elbette Ekonomik kriz başta hayvan sahiplerini vurduğu gibi hayvan sahiplenmeye teşebbüs edebilme ihtimalini dahi yok etti. Kendi ailesine yeterince fon ayıramayan vatandaş, bir hayvanın bakımını da göze alamadı. Bu tehlikenin diğer büyüme nedenidir.
Belediyeler ve sivil toplum kuruluşları arasında iş birliği
Brezilya’nın Curitiba şehrinde böyle bir program uygulandı ve el birliğiyle kaliteli, ileri düzey barınaklar yapıldı. Uygulanan programlar sonucunda sokak köpeği nüfusunda %60 oranında azalma görüldü.
Hollanda da ülke çapında “No Kill” politikası ve hükümet tarafından finanse edilen bir kısırlaştırma programı olan CNVR programı uyguladı (Toplama, Kısırlaştırma, Aşılama ve Geri bırakma) ve sokak hayvanlarının öldürülmesini yasakladı. Bu oldukça geniş çaplı bir kısırlaştırma programıydı. Elbette bunun yanında hayvan sahiplendirme konusunda toplumu bilinçlendirme kampanyaları da düzenlendi. Sonuç şu: Hollanda dünya üzerinde başıboş köpek sorunu olmayan ilk ülke.
Doğan bir canlıyı öldürmek yerine, doğmamasına sebep olmak bu işin en etkili çözümüdür. Bir toplumun hayvanlara, kendisi dışındaki canlılara nasıl davrandığı, genel ahlaki ve etik değerlerini yansıtır. Sokak köpeklerini öldürmek, toplumsal ahlaka ve merhamet anlayışına terstir. Hem bilime hem etiğe hem de dine uygun bir yöntem belirlenmesi umuduyla.
“Yeryüzünde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, hepsi sizin gibi birer ümmet olmasın.” 6:38
Yüce Allah ne de güzel söyledi.