Trump’ı durdurmak için kınamak yetmez
Donald Trump’ın başkanlığı boyunca uyguladığı Ortadoğu politikaları, özellikle İsrail-Filistin meselesine bakışı, unutulmayacak bir dizi felaketin başlangıcı oldu. Diplomasi adı altında yapılan hamleler, aslında Filistin halkının yalnızlaşmasına, haklarının gasp edilmesine ve bölgedeki adaletsiz düzenin daha da derinleşmesine hizmet etti.
Filistin halkı için mücadelenin anlamı, sadece siyasi bir dava değil, varoluş meselesidir. Ancak Trump ve benzeri liderlerin sahte barış planları, bu mücadeleyi bastırmaya yönelik acımasız bir senaryonun parçası olmaktan öteye geçmedi.
“Yüzyılın Anlaşması” mı, Teslimiyet Belgesi mi?
Trump’ın sözde barış planı olan “Yüzyılın Anlaşması”, Filistin’e barış değil, diz çökmeyi dayatıyordu. Bu planın özü şuydu: İsrail’in işgal ettiği toprakları meşrulaştırmak, Filistinlilere ise hakları yerine ekonomik vaatler sunmak. Oysa Filistin halkı, on yıllardır maruz kaldığı zulme birkaç maddi teşvik uğruna razı olacak bir topluluk değil.
Bu anlaşma, İsrail’in tek taraflı kazanımlarını uluslararası hukuk nezdinde geçerli kılmaya yönelik bir adımdı. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Trump’ın en büyük provokasyonlarından biri oldu. Büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması, yalnızca Filistin halkı için değil, tüm İslam dünyası için bir kırılma noktasıydı. Bu karar, uluslararası hukukun ve BM kararlarının tamamen yok sayıldığı, açık bir işgal politikasının desteklendiği anlamına geliyordu.
Trump yönetiminin attığı her adım, İsrail’in yayılmacı politikalarına meşruiyet kazandırırken, Filistin halkının direnişini kriminalize etti. Filistinlilerin en temel insani hakları bile “tehdit” olarak gösterildi. Gazze’den atılan bir taş, orantısız şekilde bombalarla, tanklarla, savaş uçaklarıyla karşılık buldu. Ve her saldırının ardından aynı cümle tekrarlandı:
“İsrail’in kendini savunma hakkı vardır.”
Peki, Gazze’nin hakkı yok mu? Sürekli bombalanan, hastaneleri, okulları, camileri yerle bir edilen Filistin halkının savunma hakkı yok mu? Trump ve ekibi, İsrail’in saldırılarını meşru gösterirken, Filistinlilerin var olma hakkını dahi tartışmaya açtı.
Gazze: Açık Hava Hapishanesinden Daha Fazlası
Trump sadece İsrail’e verdiği desteği artırmakla kalmadı, Filistin halkına yönelik insani yardımları da büyük ölçüde kesti.
BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’na (UNRWA) sağlanan fonların kesilmesi, Gazze’de yaşayan milyonlarca insanı açlık, hastalık ve yoksulluk içinde bırakmak demekti. Zaten ağır abluka altında yaşam mücadelesi veren Gazze halkı için bu, ölüm fermanı anlamına geliyordu.
İsrail’in ablukası nedeniyle Gazze’de temel ihtiyaçlara erişim neredeyse imkânsız hale geldi. Gıda, ilaç ve temiz su sıkıntısı gün geçtikçe artarken, uluslararası toplumun sessizliği bu zulmü daha da pervasızlaştırdı.
Trump’ın Filistin’e yönelik ekonomik ve insani yardımları kesmesi, Gazze’yi yalnızca bir açık hava hapishanesine değil, bir ölüm kampına çevirdi. Çocuklar besin yetersizliği nedeniyle gelişim geriliği yaşarken, hastanelerde elektrik kesintileri nedeniyle hastalar yaşamlarını yitiriyor. Ama dünya, olup biteni sadece izliyor.
Elon Musk ve İkiyüzlü Duruşu
Sözde özgürlükçü liderlerin, İsrail zulmü karşısındaki sessizliği dikkat çekici. Bunlardan biri de Elon Musk.
Teknolojiyi ilerletme iddiasıyla Washington tarafından yere göğe sığdırılan Musk, aslında bu düzene hizmet eden bir figürden öteye geçmiyor. Bir yandan özgürlükçü bir vizyon sunduğunu iddia ederken, diğer yandan İsrail’in saldırılarını görmezden gelmesi, ona biçilen rolü açıkça gösteriyor. Sosyal medya platformları üzerindeki kontrolü, algoritmaların nasıl şekillendiği ve hangi seslerin kısılıp hangilerinin yükseltildiği meselesi de bunun bir parçası. Gazze’de yaşanan soykırıma dair paylaşımlar sansürlenirken, İsrail yanlısı içeriklerin algoritmalarla ön plana çıkarılması bir tesadüf mü?
Musk gibi figürlerin özgürlük söylemleri, işlerine geldiğinde devreye giriyor. Ama mesele Filistin olunca suskunluk hâkim.
Zulmedenler İçin Tarih Tekrar Tekrar Yazıldı
Tarih, kendini dokunulmaz sanan despot liderlerin hazin sonlarıyla doludur. Firavun, Nemrut, Hitler, Mussolini, Çavuşesku… Hepsi, zulümleriyle anıldı ve tarihin çöplüğüne gömüldü.
Trump ve onun gibilerin nasıl anılacağını zaman gösterecek. Ama tarih, Filistin’in direnişini unutmayacak. Bu mücadele, yalnızca Filistinlilerin değil, insan kalmayı seçen herkesin mücadelesidir. Çünkü insanlık, sessiz kaldığı her zulmün ortağıdır.
Trump ve Onun Gibi Liderleri Nasıl Durduracağız?
Öfke yetmez. Kınamak yetmez.
Bu mesele sadece siyasi bir konu değil, küresel bir adalet meselesidir. Ve bu mücadele, birkaç ülkenin inisiyatifine bırakılacak kadar basit değildir.
Ne Yapılabilir?
Uluslararası hukukun işletilmesi şart. İsrail’in savaş suçlarından sorumlu tutulması için uluslararası mahkemelerin daha etkin işlemesi gerekiyor. Trump ve onun desteklediği İsrail yönetimi, işlediği insan hakları ihlallerinin hesabını vermelidir.
Sivil toplumun sesi yükselmeli. Gazze’de katliamlar yaşanırken dünyanın suskun kalması, zulmü artırıyor. İnsan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşları daha aktif olmalı.
Ekonomik yaptırımlar devreye girmeli. İsrail’i ekonomik olarak destekleyen şirketlere yönelik boykot kampanyaları güçlendirilmeli. Çünkü ekonomik destek kesildiğinde, savaş politikaları da zayıflar. Trump ve onun temsil ettiği düzen, sadece politik bir sorun değil, insanlık onuruna yönelik bir tehdittir. Eğer insan kalmayı seçiyorsak, bu zulme sessiz kalmamalıyız.
Çünkü adaletin sustuğu yerde, zulüm büyür.














