Krizi yönetmek
Korona virüsü küresel çapta bir doğal afet, bütün dünyada görülen bir salgın olduğu için “pandemik” deniliyor. Hükümetler ülkelerinde, kişiler kendi hayatlarında bir ‘kriz yönetimi’ ile karşı karşıyalar. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bu krizi iyi yönettiğini bir çok tıp uzmanı akademisyenden dinledim.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu da Koca’nın kriz yönetiminden TV’de övgüyle bahsetti.
Meselenin tıbbi tarafını ben bilmem tabii. Ama ‘Kriz yönetimi’ kavramı açısından baktığımda ben de Sayın Koca’yı başarılı buluyorum. Tabii bu başarı salgını mutlak önlemek anlamına gelmiyor. Zira hiçbir yönetimin elinde mucize yok.
Salgının tabiatından (doğa kanunu) gelen hasarı, iyi kriz yönetimiyle asgariye çekilebilir ancak.
Peygamber Efendimiz de veba ve cüzzam olayları duyulduğunda, karantina uygulamış, sosyal temasları durdurmuştu...
Hz. Ömer Suriye’ye giderken, orada veba olduğunu öğrenince geri dönmüştü.
‘BİLİM’ FAKTÖRÜ
Kriz yönetimlerinde en önemli faktör “güven”dir. Problemin doğru olarak görüldüğüne, alınan tedbirlerin bilimsel olarak iyi planlandığına, idari olarak da aktif uygulandığına “güven” duyulması…
Hem görevlilerin, uzmanların, işten anlayanların güvenmesi… Hem bizim gibi sıradan insanların güvenmesi…
Sağlık Bakanı Sayın Koca evvela demagoji yapmıyor, şov yapmıyor, şuna buna bağırıp çağırmıyor, destan yazmıyor…
Ağırbaşlı, yeterince ve teknik dille konuşuyor. Güven sağlamasındaki en önemli faktörün bu olduğunu düşürüyorum.
Diğer önemli faktör, “Bilim Kurulu” oluşturarak çalışması… “Bizden” kişilerin değil, siyaseten muhalif tavırlı tıp uzmanlarının da takdir ettiği ehliyetli, liyakatli tıp profesörlerinden oluşan gerçek bir Bilim Kurulu…
Ülkemizde “bilim” referansının bir toplumsal güven faktörü haline gelmiş olması memnuniyet vericidir… Ülkemizde öteden beri tıp biliminin hayli gelişmiş olduğunu, bunun da güven arttırdığını belirtmeliyim.
TÜRKİYE’DE TIP
Tıp, Türkiye’de modernleşmenin ilk girdiği alanlardan biridir. Modern tıp öğretimi II. Mahmut zamanında başladı.
Çanakkale ve Sakarya savaşlarında da Türk ordusunda tıp hizmetleri çok iyi yönetilmişti.
2018 verilerine göre, dünya bilimsel yayın sıralamasında İran 16. Sırada, Türkiye onun üç basamak gerisinde 19. sıradadır! Fakat Tıp ve sağlık bilimleri sıralamasında Türkiye 16. sıraya çıkmakta, İran bizim bir basamak gerimizde, 17 sırada bulunmaktadır.
Salgınlar ortaya çıktığında “kriz yönetimi”nin anlamı fakülte, enstitü ve laboratuvarlarda bulunan tıp biliminin gereklerinin hayata uygulanması anlamına geliyor.
İran ve İtalya, ellerinde yeterli tıp bilimi olmadığı için değil, ‘kriz yönetimini’ gereğince yapamadıkları için virüsle mücadelede çok başarısız oldular.
Bu noktada sadece Dr. Koca’yı değil, canla başla çalışan bizim bütün sağlık personelimizi, TV’lerde ve sosyal medyada bizleri doğru yönlendiren ciddi ve dürüst tıp uzmanlarını da kutlamalıyız.
SİYASET ALANINDA
Tıp çok somut ve sağlığımızla ilgili bir alan. Bu bakımdan modern tıp bütün dünyada, mesela astronominin karşılaştığı türden büyük engellerle karşılaşmadan kabul edilmişti.
Bundan başka, sosyal ve iktisadi konularda bilim tıp ve fizik kadar ‘kesin’ değildir. İşin içine insan davranışları girdiği için ‘belirsizlik’ alanı çok daha geniştir.
Siyasi ve toplumsal konularda insani tercihler, değerler, kültürler, hayat tarzları, sempati ve antipatiler çok daha etkilidir.
Bu sebepten; tıpta demagoji yürümez ama siyasette uzun süre etkili olabilir.
Çağımızın büyük siyaset bilimcilerinden Giovanni Sartory, 1997’da yazdığı “Anayasa Mühendisliği” adlı kitabında, “video politikası ve video demokrasisi” dediği görsel propaganda cihazlarının kitlelerdeki etkisinden endişelendiğini belirtmişti… Zamanımızda popülist demagoji hareketlerinin yükselmesi, Sartory’in endişelerini doğruluyor.
Siyasette külli bir “bilimsel reçete” olamaz, siyaset çoğulculuk alanıdır. Ama bilimsel verilerin, uzmanlığa saygının, diyalog ve uzlaşmanın değeri asla inkar edilemez. Demagojiden, kutuplaşma ve öfkeden sakınmanın değeri de asla inkar edilemez.
Tıp ağırlıklı “kriz önetimi”ni başarılı kılan ılımlı, bilimsel, kapsayıcı ve her kesime güven veren tarz, siyaset için de ekmek su gibi lazım; “popülist pandemik”ten korunmak için.