Batıcılık

Büyük Ortadoğu Projesi çevresinde olan bitene bakınca insanın kanı donuyor.
En azından benim donuyor.
Büyük devletlerin vekaletini üstlenen çetelerin giriştiği iç savaşlar.
Yıkılan devletler, bölünen ülkeler.
Sorsanız, bütün bu olan biten İslamiyet adına.
Kendilerine Müslüman diyenler İslamiyet adına birbirlerini öldürüyorlar.
Ancak, katil İsrail karşısında bile bir araya gelemiyorlar.
Olan bitenin vahim unsurlarından birisi de Türkiye’nin de bu işlere müdahil olma çabasıdır.
Oysa kurucu önderimiz Atatürk ne demişti?: “Arap ülkeleriyle ilişkilerinizi geliştirin ama aralarındaki uyuşmazlıklara karışmayın.”
Atatürk ülkenin yönünün ve geleceğinin batılı kurallarda ve kurumlarda olduğuna inanıyordu.
Bu çerçevede yaptığı ilk işlerden birisi hilafetin kaldırılması ve laikliğin benimsenmesiydi.
O dönem Dinin etkisi altında kalan bir kısım dışında bu reform tepki çekmemişti.
Çünkü, hilafet Müslüman devletler için birleştirici bir unsur olmaktan çıkmıştı. Hiçbir egemen devletin halifenin üstün kuvvetini tanımayacağı da bir gerçekti. Ayrıca Halifenin zannedildiği gibi manevi bir gücünün olmadığı da I. Dünya Savaşında Arapların “Halifenin cihat ilanına rağmen” İngilizlerle iş birliği yapmasıyla açıkça ortaya çıkmıştı.
Hocam nereden girdiniz bu konuya derseniz, gelin bir anlatayım.

BÜYÜK PETRO

Bayramda çok uzun zamandır görmek istediğim bir şehri görmek nasip oldu.
St. Petersburg.
Bu şehri bizde deli olarak bilinen ama tüm dünyanın büyük olarak nitelendirdiği Rus Çarı Petro kurmuştu.
Petro, Romanov Hanedanı’ndan Çar Aleksey Mihayloviç’in oğlu olarak Moskova’da doğdu. Çocukluğu siyasi çekişmeler ve saray entrikalarıyla geçti.
Rusya’yı modernize etmek için Avrupa’dan ilham aldı. Orduyu ve donanmayı güçlendirdi, devlet yönetimini yeniden yapılandırdı.
Sakal vergisi gibi geleneksel Rus alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik reformlar yaptı ve Avrupa tarzı kıyafetleri teşvik etti.
Takvimi ve alfabeyi modernize etti; Batı tarzı eğitimi yaygınlaştırdı.
Merkezi bir yönetim sistemi kurdu, senato ve bürokrasiyi oluşturdu.
Kilisenin devlet üzerindeki etkisini azalttı ve Rus Ortodoks Kilisesi’ni devlete bağlı bir kurum haline getirdi. (Hilafetin kaldırılması ve devlete bağlı Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması gibi.)
Rusya’nın başkentini Moskova’dan kendi kurduğu St. Petersburg’a taşıdı.
Bunun için iki temel gerekçesi vardı.
Moskova’lı bürokrat ve iş insanların yerleşik kurallardan sıyrılıp yeni düzene uyum sağlayamayacağına inanıyordu.
İkincisi de deniz taşımacılığından istifade ederek dış ticareti geliştirme arzusuydu.
Bu çerçevede 1703’te Neva Nehri’nin deltasında St. Petersburg’u kurarak Rusya’nın “Batı’ya açılan penceresini” oluşturdu.
Bölge bataklık, su baskınlarına açık ve zorlu bir araziydi. Neva Nehri’nin kanalları düzenlendi, bataklıklar kurutuldu ve şehir planlı bir şekilde inşa edildi.
Petro, St. Petersburg’u Avrupa şehirleri gibi modern bir başkent yapmayı hedefledi. Hollanda, İtalya ve Fransa’dan mimarlar ve mühendisler getirtti. Şehir, geniş caddeler, kanallar ve barok tarzı yapılarla tasarlandı.
1 Petro, 712 yılında, Rusya’nın başkentini Moskova’dan St. Petersburg’a taşıdı. Bu, şehrin siyasi, kültürel ve ekonomik önemini artırdı. Şehir, Petro’nun reformlarının ve modernleşme çabalarının sembolü haline geldi.
Bütün bunları düşünürken Atatürk’ün kurucu değerlerimizi oluşturduğu genç Cumhuriyet geliyor aklıma.
Nasıl mı?
Devam edelim.

ATAÜRK VE BATICILIK*

Atatürk Petro’nun 1700’lü yıllarında başlarında Rusya’da yaptığı reformların benzerlerini 200 yıl sonra yaptı.
Evet Osmanlı’nın son dönemlerinde de bir batılılaşma gayretleri vardı.
Ama saltanat ve hilafet kurumları bu gayretlerin başarılı olmasını engelledi.
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra batılılaşma çabalarını artırdı.
Atatürk, Batı’nın en önemli katkısını toplumun şeklinde, bu topluma hâkim olduğuna inandığı pozitif bilimlerde görmüştür.
Toplumsal ve iktisadi hayatta başarılı olmanın yegâne yolunun pozitif bilimlerde olduğunu özellikle belirtmiştir.
Batının pozitif bilimlere verdiği değeri takdir ederken körü körüne bir batıcılık anlayışı içerisinde de olmamıştır.
Nereden biliyoruz?
O dönemde parlamenterizme karşı bizzat şekillenen tepkiye ve faşizmin ve komünizmin gelişmesine rağmen, sistematik bir seçkincilik ve halk diktatörlüğünden kaçınmıştır.
Çünkü Atatürk “kişi onuruna” inanıyordu.
Kişi kendi başına, toplumdan ayrı bir meşruiyet kaynağı oluşturabilecektir.
Atatürk’ün kimilerince “özel girişimci” olarak nitelendirilmesinin nedeni bu eğilimdir.
Oysa İslam medeniyetinde, ilahi varlığın karşısında ya da devlet ve cemaat karşısında kişi onuru davranış meşrulaştırıcısı olarak anlamını yitirmektedir.
Batının 18. Yüzyıl düşüncesinin en genel çizgisinde böyle bir yitirilme söz konusu değildir.
Kişi egemendir.
Atatürk, Batının bu temel değerinin sosyal refahın artırılmasında son derece etkili olduğunu düşünmektedir.
Bu gerekçeyle Osmanlı ve Orta Doğu kültüründen çıkmayı hedeflemiştir.
Cumhuriyetin bu temel ilkesi Atatürk’ün ölümünden sonra eleştiriler almaya başlamıştır.
Kişi onuru geliştiği ölçüde tarikatlar ve cemaatlerin hakimiyeti zayıflayacaktı.
Bu da bunların işine gelmeyecekti.
Çünkü din ticaretiyle elde ettikleri gücü kaybedeceklerdi.
Benzer eleştiriler soldan da gelmeye başladı.
Batıcılığın bir Batı taklidinden ileri gidemediğini söyleyenler “Gardrop Atatürkçülüğü” söylemini geliştirdiler.
Oysa 57 yıllık ömrüne 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap, 1 ülke ve milyonlarca özgür insan sığdıran büyük bir asker, siyaset ve devlet adamı olan Atatürk, sadece “Yurtta Barış, Dünyada Barış” demişti.
İyi pazarlar.
*Bu altbölümde Şerif Mardin’in “Türk Modernleşmesi” (İletişim, 1994) isimli eserinden istifade edilmiştir.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
16 Yorum