Peygamber’e iltica günleri

Bu zelil darbe girişiminin ardından insan dünyanın faniliğini ve İslami ilkeleri ayakta tutmaktan daha kıymetli bir şey olamayacağını bir kez daha anlıyor. Bütün imkanlarını seferber ederek kendisini okutan, bağrında büyüten bir halka acımasızca kurşun yağdıran insanların yarattığı hissi, 17 Ağustos 1999 depreminde bile yaşamadık. İnsanın insana yaşattığı bir felaket değildi çünkü o. On günden beri yaşadıklarımızın tarifi yok.

Meydanlarda insanların kendini aşmış nezaketini, kardeşliğini, birlik duygusunu görünce peki bunu nasıl sürdürmeli düşüncesi etrafında dönüp dolaşıyor zihin. İslam’la Müslüman arasında açılan makasın kapanması için ne yapmalı sorusuna cevap arıyor.

Neredeyse hiçbir kabilenin serveti büyütmedeki rekabet uğruna diğeriyle anlaşamadığı, ortak bir ilke üzerinde ittifak edemediği bir kasaba görünümündeki Yesrib, nasıl oldu da sevgi, kardeşlik ve adalet çağrılarına kulak veren insanların yaşadığı Medine’ye dönüştü. Bunun özü sözü bir, söylediğini bizzat yaşayan Peygamberimiz’in ahlak haline getirdiği güven ortamıyla ilgisi var elbette. “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın), çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarptırırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa 135) ilkesine harfiyen uymasının da önemi büyük.

***

Medine’de alışılmış toplumsal yapı sarsılıyor, yaşam standartları eşitleniyor, veren-paylaşan yeni bir zengin sınıfı oluşuyordu. Medine’nin Müslüman olmayan zenginleri kölelerin gündelik hayatta efendilerine yaklaşması karşısında panikliyordu ister istemez. Bilinen bütün değerler ve toplumsal erkler yerinden oynuyordu. Mülkün Allah’a ait oluşu, insana bir mühletle emanet edilişi, bunun da bir imtihan oluşu düşüncesi akıl ve kalbe inmeye başlamıştı.

Telekom baskınında da masum bir insanı öldürdükten sonra su içerken yere çömelen ve üç kez besmele çeken rütbeli asker videosu vardı. Bir insanı öldürerek bütün insanlığı öldürürken güya hala takva endişesi var. Ya da Çengelköy’de korkunç katliamı yapan hasta cani, yaşlı bir kadına bize Fetih Suresi’ni okuyun diyebiliyor. O an kıyametin koptuğunu hissediyor insan. Bu görülmemiş felakete karşı koymanın yolu hak ve adalet duygusundan ayrılmamak. Dostluklarımızı hesapsız kitapsız sürdürmek. Bu kuşku ve kötülük ortamında birbirimize inanmak, güvenmek ve kaos yaratmaktan kaçınmak.

***

Meclis’e bombalar yağarken aşağıdaki insanların kimliğine bakılmıyordu, bütün insanlığı kendi iktidar ve güç zaviyesinden bir sürü olarak gören zihniyetle karşı karşıyayız. Bir seferinde Peygamberimiz’in isteği üzerine ibn Mes’ud Nisa Suresi’ni başından itibaren okumaya başlamış, 41. ayete gelince şimdilik bu kadar yeter diyerek susturmuştu onu. “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak” nidası gözlerinden yaşlar akıtmıştı. Şahit olmak ne azim bir imtihan.

Öte yandan vahiyle bilgilenmek beslenmek büyük nimet. Peygamberimiz’in vefatında neden bu kadar ağladığı sorulan bir sahabe kadın, Ümmü Eymen, “Ben Allah katındakinin, Allah Rasûlü için daha hayırlı olduğunu bilmediğimden ağlamıyorum, semadan vahyin kesilmiş olmasına ağlıyorum” demişti. Vahiy elimizde ama sanki kaybolmuş gibi Peygamberimiz’e atfedilerek en büyük kötülükler işlenebiliyor. “Akletmez misiniz” ayetlerinin yerini aklını teslim etme ritüeli almış. İslam’da sorgusuz sualsiz insana tabi olmak yoktur. Güce değil Hakk’a itibar edilir.

***

Bedir Savaşı aslında cahiliye karanlıkları ile kendini bilme arasındaki farkların billurlaştığı ve apaçık görüldüğü, tam bir yol ayrımı günüydü. Bu günün ve yanındaki canların bütün sorumluluğunu omuzlarında taşıyan Peygamberimiz, bir ağacın altına çekilmiş namaz kılıyor ve ağlıyor. Allah’ın yardım vaadi, savaşın şiddeti ve dünyevi hesaplara gelmeyen matematiği. Kim bilir neler görüyor, duyuyor ve hissediyordu o an. Bu gözyaşlarının sırrını kimse bilemez.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum