Aman Kore’leri karıştırmayalım

Birkaç gün önce bir esnafa uğradım. Mahalle bakkalı değil. Toptancı. Sektörünün iyilerinden.
Ahbabımdır. Bazen alışverişe giderim. Vakit müsait olursa sohbet de ederiz.

Bu sıralar esnaf bizi görünce “Ne olacak bu ekonominin hali” diye sormadan edemiyor. O da sordu.
Ben iktisattan anlamam, sen tüccar adamsın, daha iyi bilirsin, dedim.

Dertliymiş.

“Abi” dedi “Bizim sektörde yüzde 3 kar iyi sayılır. Bir süre yüzde 3’le devam ettik. Sattığımız malların bazısı ithal. Mal alırken baktık, bizim yüzde 3 kar gitmiş. Zarara dönmüşüz. Karı yüzde 10’a çıkardık.

Fakat artık yüzde 10 da kurtarmıyor. Ne yapacağımızı şaşırdık.”

Konuşurken not aldım. Bunları yazarım dedim.

“Abi yaz ama adımı verme, ne olur ne olmaz” dedi. Maliyeciler musallat olur, diye korkuyor ama derdini anlatmaktan da geri kalmıyor.

“Bizim bir günahımız yok. Zararına mal satmadık. Malımız çalınmadı. Kimseye para da kaptırmadık. Buna rağmen sermayemiz 2-3 ay içinde yüzde 30 eridi.”

Bir hikayesi daha var, toptancı ahbabımın.

Yer alacakmış. 1 milyon lira lazım.

Bankaya gitmiş. Bir katılım bankasına. Banka 1 milyon için 36 ay vadeye 400 bin lira istemiş.
Bir özel bankaya da sormuş. Özel banka da 390 bin civarında bir faiz söylemiş.

“Bu faizdir, dedim” diyor, “Faize bulaşmayalım. Bir arkadaşa altın borçlandım. 484 liradan bozdurdum. Biraz da Euro borçlandım, 42 bin Euro kadar. Euro’yu da 9800’e bozdum.”

Bu arada hesap makinasıyla çarpıyor. Altını 484 yerine 800’le (veya 790’la) Euro’yu 15,5’la.
“Borçlandığım altınla Eurolar üç dört ay içinde bankaların 36 ay için istediği faizi ikiye katladı.”
“Faize bulaşmadığın iyi olmuş” diyemedim.

Çünkü bana bu arkadaşın maruz kaldığı durum bu kez kötü ekonomi idaresinin sebep olduğu başka türlü bir faiz gibi geldi.

Yeşil sarıklı ya da bıyıklı hocaların pek anlamadığı, banka faizinden daha şiddetli bir faiz.
Yani arkadaşımız faizden kurtulmuş olmadı. Bir faizden kaçayım derken öteki faize yakalandı.
Bu varlıklı bir esnafın durumu. Aldığı sattığı belli. Zarar eder, yorulur, yakınır, ama sonunda atlatır.
Yoksullar, dar gelirliler ne yapacak?

Büyüklerimiz konuştukça, büyüklerimiz yanlış yaptıkça memleket fakirleşiyor, memleket ucuzluyor. Bunun altından nasıl kalkacağız?

Bulduk! Üretime dayalı ekonomi. Çin modeli! Güney Kore modeli.
Kulağa hoş geliyor. Doğru yahu, ekonominin üretime dayalı olması lazım! Nedir o Dolar Euro, Dolar Euro? Göbeğimizi Amerika mı kesti bizim?

Bu söz 20 sene önce söylenseydi çok doğru olurdu.
Söylersin ve uygularsın.

Yeni gelmişsin. Kolları sıvasan bir iki senede mümkün olmasa bile beş on senede mesafe alırsın.
İkinci beş on senede sonuçlarından istifade edersin.

Ülkedeki eğitim sisteminde üretime öncelik verecek, sanayi sektörünün kalifiye eleman ihtiyacını karşılayacak matuf tadilatlar yaparsın.

Gençler okulu bitirir, meslek sahibi olur, işe başlar.

Şimdiki gibi üniversite diplomasını cebine koyup, ben üniversite mezunuyum, ben filoloğum, ben jeologum, ben sosyal bilimciyim, ben tarihçiyim, ben iktisatçıyım diye boş boş gezinmez.

Aslında hala doğru, ‘üretime dayalı ekonomi’ sözü.

Ama ülkeyi 20 yıldır yöneten ve son yıllarda yetkilerini sınırsız hale getiren, her konuda ‘talimat’ verebilen bir iktidar tarafından söylendiğinde tuhaf kaçıyor.

Sanki ekonominin düştüğü perişan hali anlamlı göstermek için geliştirilmiş bir hikaye.

“Zaten inecektim” der gibi…

Yeni mi keşfedildi üretime dayalı ekonomi?

Yapsaydık 20 senedir? Elimizi tutan mı vardı?

Çin de Güney Kore de orada duruyordu.

Taklit etseydik Çin’i, Kore’yi, edebildiğimiz kadar?

Aman Kore’leri karıştırmayalım. Güney derken Kuzey olmayalım!

Ekonomi bugün olmazsa yarın düzelir. Kore’ler karışırsa sittin sene düzelmez.

20 senedir yapılan bütün iyi işlerin altındaki imza iktidara ait.

“Biz yaptık” diyebilirsiniz, haklısınız.

Yanlış işlerin altındaki imza da aynı imza.

Yanlış işlere “Biz yaptık” demek zordur. Bir süre “Yanlış değil” diye diretirsin, sonra “Ben yapmadım” diye.
Başka failler ararsın, başka failler gösterebilmek için insanların bilfiil yaşadığı hallere tuhaf tuhaf yorumlar getirirsin.

“Biz yapmadık dış güçler yaptı. Biz yapmadık stokçular yaptı. Biz yapmadık aç gözlü esnaf yaptı…”
İnanan olur mu? Olur.

Ama inanmayan, ‘siz yaptınız’ diyen de olur.

Milletin aklı torba değil ki büzesin.

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum