Attar’ın övdüğü ‘Padişah’
Bahşiş için şiir’ yazısını yazmama vesile, ‘hiç’in ve ‘fena’nın şairi Feridüddin Attar’dır. (1142-1221)
“Eğer fena istiyorsan iyi bir şey istiyorsun/Çünkü fena bekanın aynısıdır”
Fenanın, bekanın aynısı olmasına belki şu rubai biraz açar:
“Kalp dedi ki, biz miskin damlacığız/Ömrümüzde nerede göreceğiz denizin kıyısını?/Bunu söyleyen damla, denize ulaştığında/İşte! Biz buyuz! Diye çığlıklar attı.”
Mantıku’t Tayr’da eski kozmolojiye atıf yaparak alemi tasvir eder Attar.
“Yeryüzü öküzün üstüne yerleşti, öküz balığın, balık da havanın üstünde!”
Tabii, Attar da mı böyle düşünüyormuş diyecek ukalamız az değildir. Bu, eski bilgi. Bugün işin daha karmaşık ve daha muhteşem olduğunu biliyoruz. Ama hala çok eksik biliyoruz.
Önemli olan, sonrası. Şimdiki bilgimiz Attar’ın şu sözlerini tekzip edemez: “Hava ne üstünde? Ancak bir hiç üstünde! Şu halde her şey bir hiçten ibaret, bu kıvranmalar, bu didinmeler ancak bir hiç.”
‘Fena’nın şöhreti fenadır aslında. Edebiyatını yaparız ama pek hoşlanmayız. İki elimizle ‘beka’ya sımsıkı yapışırız. Fakat sonunda ‘fena’dan başka bir şey kalmaz elimizde.
Hayat böyledir: Biz ne kadar dünyaya kazık çakmaya uğraşsak, sonunda dünya bize kazık çakar.
Attar’ın şiirinin yanında çok dünyevi ve çok amiyane durdu. Ama bazen gerçeklerin süssüz, makyajsız söylenmesi daha etkilidir.
Muhakkak ki Attar, bizim kelimelerimizin ifade edebileceğinden fazlasa vakıf.
“O padişahın sanatını düşün hele bütün bu varlığı hiç üstüne kurmuş, görüp gözetiyor.”
Kim Padişah? İzaha bile lüzum yok. Şuaranın övdüğü -haşa- ‘zıllullah fi’l alem’ değil.
Attar’ın hayat hikayesini birkaç kaynaktan okudum. Birinde (İslam Ansiklopedisi) şöyle bir cümle vardı: “(Attar) tasavvufi şevk içinde şairliğin bazı kural ve geleneklerini terk etmiş, mesela ömrünün sonuna kadar hiçbir makam ve rütbe sahibini övmemiştir.” (Attar maddesini merhum M. Nazif Şahinoğlu Hoca yazmış.)
Evet! Şiiriyle hiçbir makam ve rütbe sahibini övmemek. Bu önemli bir ayrıcalık. Kulluğu Allah’a tahsis etmenin şaircesi.
“Allahım, canın içindeki de sensin, dışındaki de... Ne söylersem söyleyeyim, seni nasıl översem öveyim, hepsinden uzaksın. Fakat hepsi de gene sensin...”
Biraz Attar’ı anlatmak, biraz da bu ayrıcalığı yazmak istemiştim.
‘Bahşiş için şiir’le konuya girecektim. Yerim doldu, diyeceklerim bugüne kaldı.
Mantıku’t Tayr. Kuş Konuşması. (Kırk Ambar Yayınları. Çeviri, Yaşar Keçeci) Rumi’nin Mesnevi’si gibi, Galib’in Hüsn ü Aşk’ı gibi uygarlığımızın büyük eserlerinden biri. İkisinden de eski. İkisine de öncülük etmiş.
Attar, ‘Marifet’e, İlahi bilgiye erişmenin ya da ruhun Allah’ı arayışının mihnetini, meşakkatini, lezzetini kuşların padişahları Simurg’u arayışlarının muhteşem öyküsünün içinde anlatmış.
Kimdir Simurg? Hikayenin akışına göre kuşların padişahı.
“Simurg bir gece yarısı Çin ülkesinde göründü/O ülkeye kanadından bir tüy düştü, bütün şehirler birbirine değdi/Herkes o tüyden bir başka çeşit nakış, bir resim elde etti. O nakışlardan biri gören bir çeşit işe girişti/Kanadının tüyündeki nakış görünmeseydi alemde bu kavga, bu gürültü olmazdı/Bütün bu eserler onun parlaklığından meydana geldi. Bütün bu ışıklar kanadının bir tek tüyündeki nakıştan zuhur etti.”
İlahi güzelliğin, ya da bütün güzelliklerin kaynağının kuş diliyle tarifi.
Sonunda Aşk Vadisi’nden, Hayret Vadisi’nden ve başka vadilerden geçerek varıyorlar Kaf Dağının ardına.
“Yola giden kuşlar alemi dolduruyordu, fakat sadece otuz kuş oraya vardı.”
“Cihan Simurgunun yüzü yansıdı o anda, o nurun yansımasıyla Simurg’u gördüler.
“Fakat Simurg’a bakınca gördüler ki Simurg o otuz kuştan ibaret!”
Hallac-ı Mansur’un ‘sırr’ına yakın bir anlatım değil mi?
Yine de, Mantıku’t Tayr’daki hikmeti kitabı okuyarak anlamaya çalışmak daha isabetli olur.
‘Hiç’le, ‘Fena’yla başlamıştık söze. Başladığımız gibi bitirelim.
Attar, Moğol istilasında esir düşüyor. Onu sevenler, bedelini ödeyip satın almak istiyorlar. Attar bu talepleri geri çeviriyor.
Sonra bir fakir Attar’ı bir torba saman karşılığında satın almak istiyor. Attar, kendisini esir alan askere “Şimdi değerimi buldum. Bir torba samana sat beni” diyor.
Bunun üzerine Moğol öfkeleniyor ve kılıcını çekip Attar’ı öldürüyor.
Attar’ın ölümüyle ilgili bu rivayet Attar’ın şiirinde anlattığı mahviyetle ne kadar da bağdaşıyor.