Başarmamayı hedefledik ve başardık!

Zaman zaman yazıyorum, daha çok özeleştiri mahiyetinde.

Bir zamanlar güzel hayallerimiz olduğunu… Hem ülkemizin hem dünyanın derdinin çaresinin bizde olduğuna inandığımızı.

Ne güzel söylerdik, bacak kadar boyumuzla: Çağımız buhranda/Kurtuluş İslam’da.

Gemimiz şöyle dursun fethe çıktık denizi.”

Biz kimiz? Gemi ne? Deniz neresi?

Gemiyi deldik.

Hızır gibi değil, gemiye iltimasla alınmış sakar bir tayfa gibi.

Dünyayı buhrandan kurtaracaktık.

Buhranın içine kendimiz düştük.

İçine düştüğümüzün bir buhran olduğunu seçemeyecek kadar düştük.

Aynı şiirin içinde “Ağlayın, su yükselsin belki kurtulur gemi” mısraı da vardı ama, kafamız ağlamaya müsait değildi.

Fethe çıkmak varken kim niye ağlasın?

“Nizam” köpürdü, su çenemize kadar geldi.

Biraz çarpıttım mı Çile’yi?

Evet, ‘biraz’dan biraz fazla. Çile’deki ‘nizam’ yaratılışın mükemmelliğine gönderme yapıyordu.

Ben, kendi kurduğumuz iğreti düzeni köpürtmüş oldum.

Köpürdü, çenemizi de aştı. Gark olduk.

Önce ahlak ve maneviyat” diye bir sloganımız vardı. Şimdi kazara “Ahlak” desek bize gülüyorlar.

Hoş biz de kendimize gülüyoruz.

Çünkü biliyoruz, her numara var bizde, ‘ahlak’ kelimesi maalesef en az bize münasip düşüyor.

Geldik. Başkasında görüp eleştirdiğimiz ne varsa… Başkalarının bize yaptığı ne varsa, haksızlık, adaletsizlik, yolsuzluk, iltimas, hepsini irtikap ettik, hepsinde muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıktık.

Bir imtihandı, kaybettik.

Sınanmadan önce iyiydik, sınanınca sıfır çektik.

Biletimiz yandı.

Böyle şeyler söylüyordum.

Peki çok mu zordu, imkânsız mıydı imtihanı geçmek?

Zordu ama imkânsız değildi.

Mümkün olması için önce imtihanın zor olduğunu kafamıza sokmamız gerekiyordu.

İddia büyük. Dünyayı kurtaracaksın.

İyi de neyle? Ne biliyorsun da kurtaracaksın?

Hiç.

‘Hiç’le mi kurtaracaksın?

Sade hiçle değil, yanında biraz slogan, biraz hamaset.

Daha baştan işimizin zor olduğunu kafamıza sokup dünyayı neyle kurtaracaksak ona çalışsaydık, dünyanın derdi ne bizim derdimiz ne biraz öğrenseydik hiç olmazsa imtihanda sıfır çekmezdik.

Hani öğretmenler problemi çözemesen de gidiş yolu doğru diye biraz not verir.

Gidiş yolunun doğruluğundan bir iki not alırdık.

Bizim gidiş yolumuz da doğru değildi.

Çünkü kolaya kaçmıştık. Dersimize çalışmamıştık.

Sonra, gün gelip Allahu Teala fırsat verince ‘hiç’i de unuttuk.

Ata biner Allah’ı unutur, attan iner atı unutur” diye bir söz var. Faydalı bir söz.

Ata bindik Allah’ı unuttuk.

Attan inince de atı unutacağız, öyle anlaşılıyor.

Hiç mi şansımız yoktu, hiç mi başaramazdık?

Çözülmeyen matematik problemleri var. Birkaçına baktım, problemin ne olduğunu anlamak bile hatırı sayılır bir zihinsel efor gerektiriyor.

O problemler kadar zor değildi başarmak.

İnsan vicdanı adaletin ne olduğunu anlar.

Adaletle zulüm yan yana gelince adalet ışıl ışıl ışıldar.

Zulüm pis pis sırıtır.

Biz adaletli olmayı seçmedik.

İnsan vicdanı hakkaniyetin ne olduğunu anlar.

Biz hakkaniyetli olmayı seçmedik.

Vicdanınıza söz hakkı verirseniz neyin kul hakkı olduğunu bilirsiniz.

Biz içimizdeki şeytanı dinledik. Hakkımız olmayanı almayı kendimize hak bildik.

Gücün var, alabiliyorsun, kimse sana yan bakamıyor, kimse sana dur diyemiyor, dur demekle yükümlü olanlar bile…

Al öyleyse.

Kemal-i afiyetle aldık.

Almasaydık, vicdanımızın sesini dinleseydik başarabilirdik.

Başarmamayı hedefledik ve hedefimize ulaştık.

YORUMLAR (69)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
69 Yorum